Daha önce Orta Amerika, Afrika ve Uzakdoğu’da bir kaç kez birlikte seyahat ettiğim Murat beni arayıp Eylül ayında kısa bir Özbekistan gezisi yapalım dedi. İklim şartlarından dolayı gitmek için en uygun zaman Nisan, Mayıs, Eylül veya Ekim ayları imiş. Bu ayların dışında yazlar çok sıcak, kışlar ise aşırı soğuk oluyormuş. Eylül ayı turizm açısından oldukça yoğun ve bizim için kazançlı bir dönemdi; fakat pandemiden bu yana karavan işleriyle meşgul olduğum için yurtdışına gitme fırsatım olmamıştı. Bu gezi, bir yeniden başlangıç olsun dedim ve “Bir daha mı geleceğiz dünyaya?” diyerek biletleri aldım.
Özbekistan hakkında pek bir bilgim yoktu; ancak Murat tur firmalarının programlarına göz atmış ve sekiz günün yeterli olacağını söyledi. Önceki yıllarda seyahate çıktığımızda aylarca yolda kaldığımız için ben de, belki Kazakistan ve Kırgızistan’a da geçeriz ve seyahati uzatırız diye düşündüm. Sonra başka ülkelere geçmeme kararı aldık ve Hive, Buhara, Semerkant, Taşkent ve Fergana Vadisi’ni kapsayan 12 günlük bir plan yaptık.
Uçak biletlerini Uzbekistan Airways’ten, gidiş Ürgenç ($212) ve dönüş Taşkent ($250) olacak şekilde aldık. Ürgenç’e gitmemizin nedeni, Hive (Hiva, Khiva gibi çeşitli yazılışları da var) şehrini görmekti. Daha önce adını hiç duymadığım bu şehir, tarihte oldukça önemli bir yere sahipmiş ve Özbekistan’a gelen tüm turistlerin uğrak noktasıymış.
Öğleden sonra bindiğimiz uçak, üç buçuk saatlik bir uçuş sonrası hava kararırken Ürgenç’e vardı. Özbekistan’a vize gerekmiyor ve sorunsuz, hızlı bir geçiş yaptık. Ürgenç’ten Hive’ye taksi ile gitmek gerektiğini internetten okumuştum. İnişte otobüs sorduk ama bu saatte otobüs bulunmadığını söylediler. Uçakta bazı yolcular taksilerin yirmi otuz dolardan aşağı gitmeyeceğini söylemişti. Buraya gelmeden önce Yandex Go’yu telefona indirmiştim; Özbekistan’da ucuz ulaşım için mutlaka gerekli bir uygulama.
Internet ve Yandex Go
Ürgenç havalimanında sadece Ucell simkartı satılıyordu. Elli beş bin som ($4.3) ödeyerek 40 Gb kadar İnterneti ve bir sürü ekstrası bulunan bir tarife aldım. Ertesi gün Uztelecom alınca bu kartı Murat’a verdim. Ucell hız ve yaygınlık olarak pek tavsiye edilmiyor ama o dönene kadar sorunsuz kullandı.
İnternete bağlanınca Yandex Go’dan hemen bir taksi çağırdım, 35 kilometre uzaklıktaki Central Park Hostele 78 bin som yazdı. Taksici eleman boş döneceğim bahşiş mahşiş triplerine girince “hadi ilk gün yapalım bir güzellik” diyerek toplamda on dolar kadar bir para verdik. Yandex Go’da kredi kartı ile ödeme yapılabiliyor ve ücrete bahşiş eklenebiliyor. Yani havalimanına vardınız ve döviz bozduramadınız, sorun yok. Kalacağınız yere kadar gidersiniz. Ayrıca belirteyim Ucell simkartı da kredi kartı ile aldık.
Central Park Hostele varınca gördük ki gayet güzel Türkçe konuşan Şahriyor bizim iki kişilik odayı başkalarını vermiş; “dört yataklı bir oda var, iki dolar indirim yaparım ve bir Fransız gelecek sadece” dedi. “Tamam fark etmez” dedik. Bu oda arka tarafta ve avluda iki tane ortak banyosu var, yeni yapılmış. Asıl bina gibi nem kokusu yok. Gece yarısı Fransız geldi, Orta Asya’yı otostop ile dolaşıyormuş.
Şahriyor; İçhan Kalenin beş yüz metre mesafede olduğunu söyledi, eşyaları odaya bıraktık ve Hive’nin görülecek tek noktası olan İçhan Kaleye yöneldik.
İçhan Kale
Hive şehrinin surlar ile çevrili bu tarihi bölümüne Özbekçe Ichan qalʼa diyorlar. 1990 yılından bu yana Dünya Mirası Listesi’nde koruma altında olan bu yerde çoğunlukla on sekizinci veya on dokuzuncu yüzyıldan kalma elliden fazla tarihi anıt ve 250 eski ev bulunuyormuş. Gece dokuz gibi vardığımızda boydan boya aydınlatılmış kale duvarlarını gördük. Fotoğraf çekmek için güzel. Kapısında turnikeler olmasına rağmen herhangi bir giriş ücreti isteyen olmadı. İçeride bir kaç turist grubu, turistik dükkanlar, panoramik bakış için yüksek restoranlar bulunuyor. İşin doğrusu Hive’de göreceğimizi gördük, yarın bir de gündüz gözüyle dolaşırız, hepsi bu kadar.
Dönüşte gece o vakit hala açık olan bir süpermarkete girdik. Açıkta, kilo ile satılan şekerlemeler, bisküviler, cipsler var. Çikolataların Türkmenistan menşeili olması dikkatimi çekti. Birer büyük su alıp hostele döndük. Kredi kartı ile temassız ödediğim için tam fiyatına dikkat etmedim ama büyük su 15 lira civarında bir şeydi.
Hive’de ikinci gün
Hostelde kahvaltı dahil, yumurta, bisküvi ve nan yani ekmek. Özbekler genelde yeşil çay içiyorlar ama “gara çay” deyince de bulunuyor. Kahvaltı sonrası İnternetten bulduğumuz iki pazar yerinden birine yarım saatten fazla yürüyerek gittik Amacımız hem para bozdurmak hem de etrafta ne var ne yok görmek. Zaten anladığım kadarıyla başka yapacak bir şey yok.
Hive’de yollar güzel. Ana caddenin iki yanı ufak minibüslerin sığacağı genişlikte. Tüm Özbekistan’da dolmuş olarak en çok görülen araç tipi, bizde de genelde su dağıtanların kullandığı Daewoo’nun o minnacık minibüse benzer aracı. Ayrıca yollardaki araçların yüzde doksanı Chevrolet, ilk olararak Daewoo olarak ülkede otomobil üretimi başlamış. Bilindiği gibi bu marka sonra Chevrolet’e satıldı. O nedenle başka yok ve hemen hepsi Metan ile çalışıyor.
Neyse pazara varınca, ilk köşede döviz bozanlar bizi karşıladı. Bir dolara 12 600 veriyorlar. Bozdurduk, genelde ilkler ucuz olur ama içerilerde bir kaç kişiye sorunca olabilecek en iyi fiyatı bulduğumuzu anladık. Sonra pazarı gezdik; meyve ve sebze yönünden zayıf. Bolca üzüm ve elma ve değişik renkli turşular var.
Murat kahvaltı üstüne bir döner yedi. Sulu bir sosu var. Ve baş düşmanım yeşil kişniş burada da karşıma çıktı. Sözlükten baktım İngilizce gibi “koriander” diyorlarmış. Ama bunu her yerde anlamadılar. Bazı şehirlerde kişniş deyince anladılar. Fergana’da başka bir isim söylediler. Sonuç olarak yemeklere dikkat etmem lazım. Salata falan her şeye koyuyorlar.
Telefon hattı, simkart
Pazardan çıkınca bir telefon bayi gördüm. İnterneti iyi olan bir hat sordum, hosteldeki eleman gibi, “Uztelecom” dedi. Sonra 37 bin som’a ($3 ya da 100 TL) bir hat aldım. Sınırsız konuşma, 20 Gb İnternet artı geceleri ekstra 20 daha, Whatsapp, Facebook falan bir sürü sınırsız uygulama. Üstüne bu biterse ikinci bir simkart hediye. Fergana’ya giderken dağlar ve çöllerde bazı yerler hariç çoğu yerde 5G ile 500 Mbps ile bağlantı vardı, o yoksa 4,5G bağlandı.
Buhara’ya gitmek
Pazardan Tren İstasyonuna kadar yürüdük. Burada tren garı ve otogarlara Rusça Vokzal, Autovokzal diyorlar. Buhara için bilet baktık. Tren saatleri uymadı, daha uygun saat için Ürgenç’e gitmek lazım. Otobüs sorduk, o da öğlen kalkıyor. Sabah buraya gelip taksiler ile gidilebiliyormuş. Hostel’de Şahriyor “şu an bir kişi var, bir kişi daha bulursam dört kişi Buhara’ya taksi ayarlarım” demişti. Mesaj attık, bir kişi vazgeçmiş ama iki kişi çıkmış. “Tamam” dedik. Ücret kişi başı İstanbul Ankara arası bir mesafe için 200 bin som ($15 – 500 TL).
Son bir İçhan Kale
Hive’de yapacak başka bir şey olmadığından, hostelde biraz dinlenip tekrar gündüz gözüyle görmek için İçhan Kale’ye yöneldik. Akşam yüksek bir restoranda yemek yiyelim dedik, fakat yer bulamadık. Etrafta bir sürü Fransız ve İspanyol turist grubu vardı.
Güneş batarken Lonely Planet’in önerisine uyarak Kuzey Kapısı’na yöneldik. 20 bin som’a bilet alıp surlara çıktık. Buradan turistlerin bulunduğu yüksek bir terasa geçiş olduğunu sandık, fakat yokmuş. Girdiğimiz yerden geri çıkmamız gerekti. Güneşin batışı da pek etkileyici değildi. Aslında ben daha çok fotoğraf için bakıyorum, ama fotoğraflık bir manzara da yoktu. Sanırım kale içinde farklı yerlere girip çıkmak için iki günlük 150 bin som’luk bir bilet almak gerekiyormuş, ama pek ilgilenip sormadık. Mesela bir tahta direkli cami vardı, kapıdan bakınca içi gözüküyordu. Kale içinde restore edilen tüm yerler turistik mağaza olmuş. Satılan ürünler hemen hemen hep aynı.
Hava Durumu
Hava Eylül’ün başı, gündüzleri oldukça sıcak ama geceleri hafif bir mont, polar gerekiyor. Benim soğukla aram pek iyi değil, güneş batınca epey serin oluyordu, öte yandan tişört ile dolaşan da epey bir insan vardı. Her şekilde bu ay gelecekler bunu göz önünde bulundursunlar. Geceleri 12-15 dereceleri görüyor termometre.
Gezi güzel olmuş. Yazı ve fotoğraflar da güzel. Tebrik ederim.
Teşekkürler 🙂