Kahvaltı sonrası Şahriyor’un ayarladığı taksi ile yola çıktık. Hive’den Buhara’ya gitmek için adam başı 200 bin som ödedik. Araçta yine hostelde kalan iki İsviçreli gezgin var. Nukus şehrinde bulunan dünyanın en zengin sanat koleksiyonlarından birine sahip Savitsky müzesine gitmişler. Ben de gitsem mi diye düşünüyordum ama uzak diye vazgeçmiştim. Elemanlar müzenin çoğu kısmının restorasyon nedeniyle kapalı olduğunu, bu haliyle hayal kırıklığına uğradıklarını söylediler.
Yolda önce pamuk tarlalarını gördük, bu kısımlarda yol biraz bozuktu. Seksen beşinci kilometrede tren ve araç trafiğinin tek şerit olduğu Ceyhun nehri üzerindeki Amu Derya köprüsünden geçtik. Geçme sıramızı beklerken araçta koltuk değişimi yaptık. Her yüz kilometrede bu değişimi yaptık, böylece Buhara’ya kadar herkes sırayla önde oturdu. Hep böyle bozuk yollardan mı gideceğiz derken yüzüncü kilometrede otoyola girdik ve aynı zamanda çöl başladı. İki yüzüncü kilometrede Zahratun servis alanında mola verdik. Burada tur otobüsleri de yemek molası vermişlerdi. Şoför araca metan aldı, biz yemek yemeyince o da yemedi, ileride bir fırından ekmek aldı. Beş buçuk saat sonra Buhara’ya vardık.
Navigasyonda açık gözüken yol, turistik bölge olduğu için araç trafiğine kapalı imiş, şoföre sorun yok yürürüz dedik. Merkeze çok yakın Kolya Amcanın oteline on dakikada vardık. Uncle Kolya votkasını götürürken bize odayı gösterdi, temiz bir yer. Dil olarak anlaşamadık ama yardımcısı kadın Türkiye’de çalışmış, iletişim sorunu da böylece çözüldü. Kolya bize yemek için Melodiya restoranı önerdi. Aynen söylediği gibi ucuz ve kaliteli. İki porsiyon şiş söyledik, ama şişleri göründe bir porsiyonu paket yaptırıp ertesi gün otelde yedik. Fiyatlar basit olarak Türkiyenin yarısı, hatta kaliteyi de düşününce üçte biri denilebilir. Bir şiş 20 bin som, yani elli lira kadar ama bizdeki şişlerden beş tane çıkar.
Akşam Buhara’nın turistik merkezine çıktık. Burada büyük bir havuz var. Labi havuzu, Google Haritalarda “Lyabi Khause Square” olarak geçiyor. Özbekçesi Labi Hovuz.
Sesli harflerin Rusçadan alınması
Özbekçe yazıları anlamak için sesli harflerde ufak bir değişim yapmak gerekiyor. Latin alfabesine geçmişler ama sesli harfleri Rusça’dan almışlar. Bu ne demek. Şimdi O harfi A, A harfi E gibi gibi okunuyor. Diyelim “laylo” yazdığını gördünüz bu “leyla” okunuyor. Bir kaç örnek verip konuyu bitireyim. Savdo yani sevda, Farsçadan alınmış, ticaret demekmiş. Savdo Markazi, sevda merkezi okunuyor. Alışveriş merkezi demek. Hojatxona, hacethane okunuyor, anlamı tuvalet. Sesli harfleri okumak anlaşılınca bir çok şey çözülüyor.
Labi Havuzu
Labi havuzu ve çevresi gece ışıl ışıl, bu bölge tamamen restore edilmiş. Restoranlar, turistik mağazalar tarihi eserler ile iç içe. Akşam ortam bayağı canlı. Havuz başında bir bira 30 bin som. Bugünlerde seksen lira, seneye ne olur bilinmez. 2.4 dolar diyeyim daha kalıcı olsun.
Buhara’da ikinci gün
Uncle Kolya otelin kahvaltısı muhteşem, börekler, pastalar, reçeller, üzüm, incir, kavun. Kahvaltıyı yaptık şehri keşfe çıkacağız. Kolya amaca bugün plov (pilav) yemek için Ze Plov’a gidin dedi. İnternetten baktık bulamadık ama gün içinde buluruz herhalde dedik. Sonra dün gece bir kısmını dolaştığımız eski bölgeye yollandık. Toqi Telpakfurushon’ı geçtik (İsimleri google haritalarda olduğu şeklinde yazıyorum ki, gidecekler kolayca bulsun). Burası içinde turistik mağazalar olan bir bedesten, aynı zamanda arka caddeye geçit görevi de görüyor. Arka cadde boyunca, çevresinde önemli tarihi eserler var. Madrasa Mirzo Ulughbeg, Abdulaziz Khan Madrassah. Bunları dışarıdan fotoğrafladım.
Buhara’nın en önemli eserlerinden Kalon masjidi (Kalyan Cami) giriş ücreti 15 bin som. Biraz ileride Ark Kalesi, giriş 40 bin som. Kalenin içinde camiler, ufak müzeler, pek bir şey olmasa da arkeolojik bir alan var. Buradan, surların üstünden eski bölge görülüyor. Ark Kalesinin karşısında asansörle çıkılan modern bir kule yapmışlar, çevreyi gözetlemek için ama çıkmadım. Bu kuleyi geçince Bolo Hauz Mosque bulunuyor. Camiye giriş serbest. Tahta sütunlar burada da bulunuyor. Orada bir rehber anlatıyordu, tahta kurtları bunları içten içe yiyorlarmış. Korumak bayağı zormuş.
Ze Plov ya da..
Sabah Kolya Amca, pilav yemek için Ze Plov’a gitmemizi söylemişti. Google ve Yandex haritalardan baktım ama bulamadım. Sonra haritalarda Z Clup adında bir yer bulduk. “Gidelim bir bakalım” dedik. Dün gece dolaştığımız Labi Havuz’un önünden geçtik. Geçerken Nasrettin Hoca heykeliyle fotoğraf çektirdim. Mekanın olduğu yere geldiğimizde, pilavcı diye bir yer yoktu. Madem buralara kadar geldik, Çar Minar Medrese’yi (Dört Minareli Medrese) görelim dedik. Ara sokaklarda olduğunu öğrendik; bir Azeri bize yol tarif etti. Azeri olduğunu söylediğinde, “Şivenden belli oluyor” dedim. Özbekçe’yi anlamak o kadar kolay değil. Çar Minar Medrese’de turistleri elektrikli golf arabasıyla gezdiren, İstanbul’a gitmek isteyen bir kadınla karşılaştık. Yanlış yöne geldiğimizi söyledi ama pilavcının yerini tarif edemedi. Bu arada, turistik yerlerde elektrikli golf arabaları çok yaygın; bizde Pamukkale’deki gibi.
Başka insanlara sorduk, Yandex’ten Rusça olarak aratmaya çalıştık ama “Ze Kafe” diye bir yer yoktu. Sonra Labi Havuz tarafına döndük, bir şey yemeden önce Lonely Planet listesinde son durak olan Mugak Attari Cami’ne baktık. O sırada Murat, bir polise sordu. Polis, yanındaki adama “On bin som verin, sizi götürsün” dedi. Adam yeri bilmiyordu ama polisin tarifine göre bulduk ve her şey aydınlandı. Sabahtan beri ‘Ze’ diye aradığımız şey, Rusların İngilizce ‘The’ kelimesini telaffuz etme şekliymiş. Yani, aradığımız yer “The Plov’muş”
Sonunda tüm Özbekistan’da denediğimiz pilavlar arasında en iyisini yeme şansına kavuştuk. Burası, Köfteci Yusuf tarzında, hatta iki katı büyüklüğünde, hızlı servis yapılan bir yerdi. Baş garson, Rusça bilen bir eleman gönderdi. Ben Türkçe konuşunca garson, “Bunlar Rus değil” dedi ve hemen Türkçe bilen başka biri geldi, siparişleri aldı.
Uyanık taksiciler
Semerkant’a otobüs ile gidelim dedik. Haritalardan terminal, vokzal, avtovokzal, otogar falan diye aratınca Labi Havuz’un ilerisinde taksicilerin konuşlandığı yer çıkıyor. Taksiciler büyük ihtimal haritalara buraları böyle işlemişler. Bu tuzağa düşen turistlere kapıyı yetmiş dolardan açıyorlar. İkinci bir yer, bir fabrikayı gösteriyor. Bunu da şaşırtmaca olarak yapmışlar. Haritalara düzeltme gönderdim ama Google bu konularda çok garip, bazen kabul ediyor bazen etmiyor. Bu olay diğer şehirlerde de var. Yani iyice emin olmadan haritalardan avtovokzal diye belirtilen yere gitmeyin.
Bir şekilde doğru yeri bulduk ve Yandex Go ile gerçek Avtovokzal’a gittik. Hemen taksiciler etrafımızı sardı 120 bin som’a götürürüz dediler. Biletleri yeni ve temiz Çin malı Yutong otobüsleri olan AllComfort firmasından aldık. Galiba başka bir firma da yoktu. Ertesi gün için yarım saat önce burada olun, sisteme girişiniz yapılacak diye belirttiler.
Belediye otobüsü ile merkeze döndük, akşama yapılacak pek bir şey yok. Yine Labi Havuz çevresine indik. Bir açık hava konserine denk geldik. Bu sefer dün gece gitmediğimiz Kalon Cami taraflarına gittik. Yol kenarında müzik yapan gençler İbrahim Tatlıses’ten bir şarkı söylüyorlardı. Özbekistan şehirleri en azından Hive, Buhara güvenli yerler. Gece ıssız sokaklardan geçtik. Daha önce sormuştum, kesinlikle bir şey olmaz demişlerdi. Olmadı da zaten. Daha sonra gördük, Semerkant ve Taşkent de farklı değil.