Semerkant

Kolya otelden otobüs terminaline Yandex Go ile gittik. On bin som, yani 25 lira. Taksiler Türkiye’de bir belediye otobüsü fiyatına olunca doğrudan tercih sebebi, yoksa bir beş dakika yürüme ile 2 bin soma otobüs ile de gidilebilirdi. AllComfort’un Yutong marka otobüsü temiz ve yeni. Büyük bir ekranda yol boyunca yerel sanatçıları dinledik. Arada Tarkan’ın son albümünden de bir parça çıktı. Genel olarak Özbekistan’da Türkiye, İstanbul deyince gözler ışıldıyor, gidenler bir daha, gitmeyenler de mutlaka gitmek istiyorlar.

Dün bize kalkış saatinden yarım saat önce gelin demişlerdi. Yarım saat kala otobüse aldılar ve araç beş dakika önce hareket etti. Yolculuk üç buçuk saat sürdü. Semerkant’a yaklaşırken host bir torba içinde meyve suyu, poğaça gibi ufak bir karın doyurmalık dağıttı. Otobüse binmeden İstanbul’da çalışmış, Türkçe konuşan, şimdi ısıtma üzerine bir firması olan biri ile konuştuk. Bagaja çantaları koyarken, “çalınma falan olur mu?” diye sordum “asla” dedi.

Otobüs bizi herhangi bir terminale girmeden yol üstünde bıraktı. Çevrede restoranlar, marketler ve Taşkent diye bağıran taksiciler var. Burası sanırım, dolmuş taksilerin noktası. Muavin’e “Taşkent otobüs biletini nereden alacağız” diye sordum, “avtovokzal, airport” falan bir şeyler söyleyip uzak bir yeri işaret etti, tabi ki anlamadım. Yandex Go’dan taksi çağırıp hostele doğru yola çıktık.

Tacikler ve otel

Bu sabah taksici ile konuşurken Tacik olduğunu söyledi. O anda Türkçe konuştuğumda bazı kişilerin neden boş boş baktıklarını anladım. Bu taksici de Türkçeyi anlamayınca “Tacik misin?” diye sordum “evet” dedi. Hotel Farida’nın sahibi de Tacik ama aynı Buhara’daki gibi yine İstanbul’da yaşayan bir kadın geldi ve dil sorunu çözüldü. Rezervasyonu iki kişi iki gece 19 dolar olarak yapmıştık. “booking.com yanlış gösteriyor, aslında kişi başı” dediler. Hatta “çoğu kişi öyle zannedip buraya geliyor” diye de eklediler. İçerisi toz toprak, avluda bir usta çalışıyor. Booking’e şikayet ettim; kredi kartı, banka dekontu, ıvız zıvır isteyince vaz geçtim. Burada kalmanın tek iyi yanı; genelde dışarıdan gördüğümüz büyük demir kapılı evlerin içini görmüş olduk. Havuzlu bir avlu çevresinde odalar. Bahçe güzel ama önce bu inşaatın bitmesi lazım. Paylaşımlı banyoya gitmek için iki yol var, ya avludan ya da bisiklet ile dünya turu yapan iki elemanın kaldığı odadan geçmemiz gerekiyor.

Registan Meydanı

Otelden çıkınca ortasında büyük bir İslam Kerimov heykeli olan parkı geçtik ve Registan meydanına vardık. Burası Semerkant’ın ve hatta Özbekistan’ın görülmesi gereken en önemli yerlerinden biri belki birincisi. Bir avlu çevresinde üç tane tarihi yapı bulunuyor; Uluğ Bey Medresesi, Tilla-Karı Medresesi ve Şir-Dor Medresesi. Giriş ücreti 65 bin som ($5). Akşamları müzikli ışık gösterisi yapılıyor. Yeniden giriş ücreti vermek istemiyorsanız, dışarıdan seyredilebiliyor.

Semerkant’da ikinci gün

Güne Registan yakınlarınsa ufak bir börekçide samsa (somsa), pişi ve çi börek ile kahvaltı yaparak başladık. Samsa’nın içinde ne var diye sorunca “döş” dediler, ya da ben öyle anladım. Ne döşüne cevap “mal eti” yani “inek” oldu. Özbekçe et bizim gibi et ya da go’sht (göş) diye söyleniyor. Ben bunu döş anladım sanırım. Ama sonuçta et olduğunu doğru çıktı. Kasap ise “go‘sht do‘koni”. Samsa’lar çok lezzetli idi, üç dört tane yedim.

Sonra İslam Kerimov heykelinden başlayan Islom Karimov koc’ashi yani caddesi boyunca yürüdük. Bibi Hanım camine doğru giden park içinde bu trafiğe kapalı bulvarın iki yanında turistik mağazalar bulunuyor. Caminin karşısında Bibi hanımın türbesi ve geçince büyük bir pazar yeri olan Siyop Bozor var. Pazarın ilk bölümünde çoğunlukla turistik objeler ve kuru yemiş satılıyor. Fiyatlar turiste göre olduğu için biraz şişirilmiş gibi, Türkiye ile nerede ise aynı diyeyim. Alıcı olsak pazarlık falan düşer tabi.

Pazarda dolar bozduralım dedik, öyle Hive gibi her köşede birileri yok. En sonunda bir esnafa sorduk, “Zafer bozar” dedi. Orada bize bir şeyler satmaya çalışan bir satıcı gitti Zafer’i buldu, getirdi. Dolar, Hive’ye göre biraz düşük 12 500 ama tek seçenek olunca çok da önemli bir fark sayılmaz.

Pazardan bakınca karşıda güzel bir cami gözüküyor, oraya gittik. Hazreti Hızır Cami ve Kerimov’un türbesi imiş. Türbenin ilerisine devam ettik, mezar taşlarında ölenlerin fotoğraflarının olduğu bir mezarlığa girdik. Amacımız Şah-i Zinde türbelerine gitmek. Ama iş göründüğü gibi olmadı, haritada türbelere bağlanan yol kapalı idi. Bu alan müze olduğu için cadde tarafından girmek lazımmış. Buraya girmemiz gerçi iyi oldu, değişik bir mezarlığı görmüş olduk. Tekrar ana yola ininde turist gruplarını gördük. Şah-i Zinde‘nin girişi 40 bin som ($3). Aktif bir cami ve yirmiden fazla türbenin bulunduğu bu alan bence bir Semerkant ziyaretinde mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri.

Türbeleri ziyaret ettikten sonra geri dönüp Bibi Hanım camine girdik. Buranın da giriş ücreti de 40 bin som. Buhara’daki Kalon cami gibi bunlara cami deniyor ama bizdeki camiler gibi değil. Büyük anıtsal bir giriş kapısından bir avluya giriliyor. Avlu çevresinde revaklar, yapılar mevcut. Çoğu müze ya da turistik mağaza olarak kullanılıyor. İçeride fotoğraflar var, burası da diğer yerler gibi son yirmi yılda restore edilmiş, daha doğrusu yeniden yapılmış.

Gezmekten acıktık, İnternetten bulduğumuz buranın meşhur pilavcısı Osh Markazi No 1 gittik. Bu seferki Yandex taksicimiz bir kız idi ve önceki hayatında herhalde ralli pilotu idi. Yandan dört şeritli yolun karşısına bayağı hızlı akan trafikte bir giriş yaptı, akıllara zarar. Aş merkezi bir numara pilavcıya vardık. Masalarda çoğunluk turistler, bizi karşılayan eleman bayağı iyi Türkçe konuşuyor. Neyse pilav idare eder, Trip Advisor’da övüldüğü kadar değil. Fiyat iki kişi 132 bin ($10, ₺350)

Semerkant pilavını da yedikten sonra Timur’un türbesine gittik ama giriş paralı. Bu türbe, cami, medreselerin aslında tek olayı kapıları. İçlerinde boş bir avludan başka bir şey yok. Bazen öylesine bir müze yapmışlar ama elde koyacak bir obje yok. Resimler, yazılar falan ile idare ediyorlar. Bir de hep aynı ürünlerin satıldığı turistik mağazalar. Dışarıdan fotoğraflarımızı çektik, sonra ana caddeye yürüdük. Ortada kocaman bir Emir Timur heykeli var.

Emir Timur ile “resimler çekindik” (bu lafı Türkçe’ye hangi dallama ekledi bilmiyorum. Kullanmayın böyle saçma sapan ifadeleri, dilimizi koruyalım -Kamu Spotu-). Bu arada bir arkadaş belirtti; Timurlenk yani Aksak Timur deyince Özbekler kızıyormuş. Haklılar, milli kahramanları, saygı duymak lazım.

Alkol olayı

Registan meydanın karşısında restoranlar var, dün gece bir tanesinde ciğer yemiştik. Orada alkol yoktu ama bitişik restoranda görmüştük. Odaya dönmeden bir bira içelim dedik. Cadde üstünde bir masaya oturmak istedik. İçeriye buyurun dediler. Anladığımız kadarıyla ancak hava kararınca dışarıda alkol var. Tüm Özbekistan’da içki olayı bizim muhafazakar şehirler gibi diyeyim. Bir turist olarak “gezmekten yoruldum, bir bira içeyim” o kadar kolay değil. Ayrıca her süpermarkette de bulunmuyor, bunu da belirteyim.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
677TakipçiTakip Et
21AboneAbone Ol

Discover

Antigua

Bugün Antigua'da dolaştık. Kolonyal mimarinin hakim olduğu ufak bir kasaba. Bana geçen sene gördüğüm...

Ander Pradesh yollarında

Bugün trende geçiyor. Tıngır mıngır, kah uyuyarak, kah okuyarak gidiyoruz. Ander Pradesh eyaletine gelince...

Mekong Delta, ilk gün

Bugün Mekong Delta'da geçti, su an Can Tho şehrindeyiz. Bilgisayarın adaptörünü HCM City'de unutmuşuz,...

Vize, bilet işleri

Sabah erkenden Myanmar konsolosluğuna gittim. Saat 9'a beş kala orada olmama rağmen önümde 40...

Taman Negara’ya doğru

Bugün, kapladığı alan 4 bin km2'den fazla olan, 130 milyon yaşında, dünyanın en yaşlı...

Mendoza

Sabah'ın ilk ışıkları ile Arjantin'in şarap bölgesi Mendoza'ya vardık. Otobüste en fazla on kişi...

Popular Categories

Comments

Bir Cevap Yazın