Eve dönüş

Bangkok hava alanına varınca yine AE2 numaralı otobüsle Khao San tarafına yollandık. Bu sefer caddeyi boydan boya geçip Tanao tarafındaki At Home Guesthouse’a gittik.

Şimdi buraya ilk gelenler, hava alanı otobüsü de Chakkrapong’a getirdiğinden, bu tarafdaki yerlere bakıyorlar. Eğer yer bulmakta zorlanırsanız, yüksek sezonsa bu At Home’un olduğu yer daha avantajlı gibi. Khao San caddesini boydan boya geçeceksiniz, öbür tarafa varınca bir arka paralelde epey bir guesthouse bulunuyor.

Geceliği 500B’a ucuz ve temiz bir yer, amma velakin, odalarda bir tane bile priz yok. Girişte 5B yazmalarına rağmen resepsiyonda para almadan da işinizi görüyorlar ama bizde bir ton elektronik alet var. Yanımızda bir üçlü priz bile taşıyoruz.

Ertesi gün yeriniz güzel ama kusura bakmayın dedik, bir de son günlerimiz biraz daha lüks içinde geçsin diye D&D Inn’e gittik. Üç ay önce ilk geldiğimizde yer bulamamıştık. Havuzu var, kahvaltı dahil 750B, biz biraz iyisi olan 850B’lık yani 32 YTL’lik bir odaya yerleştik. D&D Inn’e, hava alanı otobüsünden inince ilk ara, dar sokaktan, gidiliyor. Caddeden de girişi var ama ilk gelişte böyle daha kolay. Four Sons ve New Joe’yu geçince. Bu yol Khao San boyunca paralel ilerliyor ve yan yolladan, ya da otel, mağaza içlerinden caddeye bağlanıyor. Hepsi sol tarafta…

Bu arka sokakta, D&D Inn’i geçince bahçe içinde çok güzel kahvaltı yapılan bir yer var. Buraya ilk geldiğimizde de uğramıştık, tesadüfen bir Türkle tanışmıştık. Yine hemen burda, D&D Inn’in bitişiğinde, çok güzel İtalyan yemekleri yapan bir yer var. Pizzası, makarnaları hakkını veriyor. Çoğu yerde olan o dayanılmaz yağ kokusu yemeklerinde yok. Salataları salataya benziyor. Greek salatasındaki feta peynir, beyaz peynir krizi geçirenlere iyi bir çözüm olabilir. Fiyatları da uygun. Ranee’s Restaurant.

Son Bangkok günlerimiz biraz alış veris biraz dinlenme ile geçti. Arzu Chatuchak dolaylarını ziyaret ederken, ben Pantip ve MBK ile vakit geçirdim.

Nihayet gün geldi, eve dönüş hazırlıkları başladı. Ayın 3’ünde sabah bir taksi ile hava alanına yollandık. Otobüs iki kişi 300B tutuyor, bunu bilen bir ayakçı kardeşimiz hiç sektirmeden 400B’a taksi var dedi, bizde hemen kabul ettik. Üç sırt çantası 54 kilo, uçağa giren el çantası 15 kilo, birde ufak sırt çantaları bir 10 kilo daha… Üç lira fazla verip taksi ile gitmek, tahmin edeceğiniz gibi, en iyisi idi.

Havaalanında kilo fazlası pek sorun olmadı, şimdi Katar Havayollarından, uçuş uzun olduğu için, Privilege Clup kartı istemiştik, bu kartla 30 kilo hakkımız oluyor ama, herhalde bu Türkiye’ye dönünce olacaktı. Ama kontuardaki kız, derdimizi anladı, bir şey demedi.

Problem, uçağa binerken çıktı. Genelde havayolları, uçak içine en fazla çevresi 115cm ve 7 kilo olan bagajları kabul ediyorlar. Burada bir görevli tek tek el bagajlarını tartıp, ölçüp biçiyordu. Bizde içindeki ağır bir kaç kitabı elimize aldık, birini öbür el çantasına attık. Burda bilgisayar var, öbür havaalanında altı saat bekleyeceğiz falan dedik, o arada geçtik. Gerçi gördüğüm kadarı ile herkes geçti ama bazı bagajları aşağı yolladılar.

7 saatlik bir uçuştan sonra bir kez daha başladığımız yere, Doha’ya geldik. Uçakda, gidişte olduğu gibi her koltukta ekran var. Bir sürü film, belgesel, müzik. interaktif uçuş yolu vesaire seyredilebiliyor. Yani, en azından ben, istediğim bazı parçaları dinleyemeden yolculuğu bitirdim.

6 saat Doha havaalanında bekledikten sonra, bir 4 saat kadar sallantılı bir uçuştan sonra Atatürk hava alanına vardık.

Akşama Fenerbahçe – Sevilla maçı var. Uçak biletini alırken, bunu hesaplamıştım 🙂

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

1 Yorum

  1. ne komik, benim de tr’ye donuste ilk yaptigim sey fenerbahce macina gitmek olmustu (hem de fenerbahceli degilken). memlekete donmek boyle bisi 🙂

    hosgeldiniz ersoy.

Bir Cevap Yazın