Sabah sekizde Halong Bay turu için yola çıktık, minibüs yeni bir Ford Transit, rehberimiz Dong, iyi bir çocuk, ve grubumuz 6 kişi, bu da iyi, çünkü, balık istifi bir teknede gitmeyeceğiz. İşin ilginç tarafı ise, Fransız ve Angolalı çift İspanyolca biliyor, baba oğul ise Meksikalı, biz de İspanyolcacı rehber olunca, ortak dil belli oluyor. Dong dayanamıyor “ya siz nece konuşuyorsunuz?” diye soruyor.
Yaklaşık üç saat süren bir yolculuktan sonra Halong körfezine geliyoruz. Yolun bir bölümü gayet güzel ve boş ama hızımız hala aynı. Tamam, şehirden çıkarken, trafik yoğunluğundan kağnı gibi gidiyorduk ama şimdi yolda bir tane araç yok, üç şerit otoban ama hızımız değişmedi. Yolda tipik bir satış yerinde mola veriyoruz. Burada turistlere tablolar, heykeller, seramik satmaya çalışıyorlar. Ürünlerin çoğu devasa boyutlarda, çok güzel şeyler var ama hem pahalı, hem de taşımak bir sorun. Gönderme yapıyorlar ama Türkiye’ye nasıl olur bilmiyorum.
Limana varınca hemen teknemize yerleşiyoruz. Kamaralar gayet güzel. Sıcak suyu, ve hatta diş fırçası ile macunu bile var.
Limanda 500 kadar tekne her gün binlerce turiste hizmet veriyor. Bu turu aslında biz de yapabilirdik, ama gerek İnternet’te okuduklarımızdan, gerek tecrübelerimizden bir acente ile yapmanın daha rahat olacağına karar verdik, sanırım yanılmamışız.
Halong Bay irili ufaklı 2000’e yakın adacıktan oluşan bir körfez. Sıra dağların alçalarak denize girmesi ile oluşmuş bir doğa harikası. Tekne ile adacıkların arasından ufak bir gezinti yaptıktan sonra bir mağarayı ziyaret ediyoruz. Bu kadar büyük mağara daha önce görmemiştim. Bir de çok güzel ışıklandırmışlar. Mağaradan çıkınca Arzu ananas almak istiyor, Dong sizi fazla fiyat çekerler diyor ve gidip bizim için çok ucuza alıyor. Artık bunu her zaman mı yapıyor yoksa rehber dayanışması olarak mı yaptı bilmiyorum.
Daha sonra sakin bir koya yaklaşıyoruz, kayaklar yani kanolar denize indiriliyor, kaya bir tünelden geçerek maymun adasına yaklaşıyoruz, ben göremiyorum ama galiba içimizden birisi bir tane gördü. Dönüşte dayanamıyorum, havanın serinliğine aldırmadan denize atlıyorum. Böylece Çin denizinde de yüzmüş oluyorum. Bu sularda eskiden köpek balıkları varmış ama turist motorları, balık çiftlikleri onları kaçırmış, bunu yüzdükten sonra öğrenmem iyi oldu. Yoksa denize o kadar rahat atlamazdım.
Daha sonra bu koyda demirliyoruz, burada uyuyacağız. Tekneden memnunuz, aksam yemeği gerçekten güzel. Dong ile mesleki mevzular hakkında konuşuyoruz, rehber sorunları Dünyanın her yerinde aynı. Etrafta yaklaşık elli tane tekne var. Yemekten sonra teknenin üstüne çıkıyorum, teknenin hafif sallantısı, bira ve Radiohead, her şey süper..