Kota Kinabalu

Dün akşam Semporna’dan Malezya’nin Sabah eyaletinin başkenti Kota Kinabalu’ya gectik. “Fatiha Expresi” adını verdiğimiz korku filmi tadındaki bu yolculuğun ayrıntılarını Arzu’nun blogundan okuyabilirsiniz. Daha sonra sorduk, kazara bu Kinabalu Exprese binenler “bir daha asla” diyorlarmis. Semporna’dan Kota Kinabalu’a gidecekler “Dyana Seyahat” ismini bir kenara not etsin.

Otobüs yolculuğunda bir mola verdik, izbe bir yer ve galiba yemek bilete dahildi, çünkü herkes tıka basa bir şeyler yedi ama kimsenin para ödediğini görmedim. Otobüs kaptanlarına aynı bizde olduğu gibi ayrı tabaklar geldi. Birisi bana “neden yemiyorsun” der gibi baktı, ama gecenin o saatinde o ağır yemekleri yemek… “sağol, aç değilim” der gibi baktım, anladı. Zaten marketten bir sürü meyve, bisküvi falan almıştık. Yol boyunca atıştırmaktan, yiyecek durumumuz da yoktu.

Sabahın köründe vardığımız Kota Kinabalu’da Red Palm hostele yerleştik. Banyolar ortak, oda başı 60R, bizden önce 3 Türk daha kalmış. Buraya geleceklere Jalan Gaya’da bulunan bu yeri şiddetle tavsiye ederim. Kaldığımız en temiz ve hoş yerlerden biri oldu. Burayı, Mabul’da, bir gün sonra gelecek olan bir Alman’dan öğrendik, o da İnternetten bulmuş. Faslı bir kız arkadaşı var.

Biraz kendimize geldikten sonra sokağa çıktık. Çinlilerin ağırlıkta olduğu bir pazar vardı, gezdik. Bir yerlerde güzel deniz ürünleri yedik.

Dün geceki yolculuğu Arzu güzel anlatmış, aşağıya ekliyorum. Arzu’nun blog linki ilk sayfada. Parantez içindeki italik yazılar benim eklemelerim

FATİHA EXPRESİ
Hayatım boyunca çok yolculuk yaptım, çok çok kötüleri de mutlaka oldu. Ama Semporna-Kota Kinabalu yolculuğu kesinlikle ilk üçe girer, o yüzden ayrı bir başlığı kesinlikle hak ediyor.

Bu yolculuğun biletini daha Sipadan’a gitmeden önce acenteye aldırtmıştım. İşte hata bir. Kaldır poponu git otobüslerin kalktığı yere. Fazla vakit kalmayınca, onlara aldırdım, böylece kaderimiz bağlanmış oldu.

Bilet akşam 7.30’a. Biz de erkenden yüklendik çantaları, geldik söylenen yere. Baktım ilerde bazı otobüsler var, oraya gittik (Dyana Seyahat). Bilete düzgün bakmadım ya, bunlardır herhalde, otobüsler güzel diye düşünüyorum. Ama bileti çıkarınca o şirket olmadığını gördüm. Tarif ettiler, yakınmış, gittik Kinabalu Express durağına. Otobüsü görür görmez eyvah dedik ama iş işten geçmiş, gideceğiz artık. Bir yandan da kendimizi teselli ediyoruz, daha kötüsünü de gördük diye. (Otobüs bir Scania, tüm bagajlar ağır yüklerle tıka basa dolu, elemanlar frenlerle uğraşıyorlar) Nasılsa 9 saat yol, uyuya uyuya gideriz artık. Başımıza gelecekleri bilmiyoruz ya, bindik otobüse, yerimiz tam şoför arkası. Otobüs kalkmadan bir baktık, sorun var. Lastiğe bakıp duruyorlar, hatta şoför bile soyundu girdi arabanın altına. Frenlerdir dedik, hallederler. O kadar iyi niyetliyiz ki, bagajlar dolup, içeri eşya alınmaya başladığında bile, normal deyip geçtik. Herkes bindiğinde şoför kapıyı, ışıkları kapatıp aldı mikrofonu eline, ciddi bir ses tonuyla bir şeyler anlatmaya başladı. Arada “inşallah”ı yakaladık. Sonunda “Hadi bakalım, Fatiha” dedi ve herkes başladı dua okumaya. Kardeşim yola çıkıyoruz, oku başka bir dua, illa fatiha mı olması lazım. Anlayın ruh halimizi.

Ve otobüs yavaş yavaş hareket etmeye başladı. İlk başta sakin gidiyordu ama şehir dışına çıkar çıkmaz gaza bir yüklendi bizimki. Dar yollar, iki şerit, hava kararmış, yağmur yağıyor ve bizim şoför bir yandan bastıkça basıyor, üstüne genelde de karşı şeritten gidiyor. Bir yandan da ya şarkı söylüyor, ya muhabbet ediyor, arada da telefonla konuşuyor. Bir seferinde direksiyonu bırakıp, kulağına damla bile damlattı adam. (Arzu burada “ben ineceğim” demeye başladı. Ben de “dağ başında kaplanlara yem mi olmak istiyorsun” dedim)

İçeride bir koku, durian meyvesi kokusu. Bazı yerlerde bu meyve yasak. Sevenleri olsa da sevmeyenleri hiç de azımsanamayacak kadar çok. Ben sevmeyen grubundayım ve şoför amcamın önünde açık duruyor. Arada muavin koku sıkmasa, çok fena halim. Bu koku işi de başkaymış, sonradan anladık.

Bir ara ortalık hareketlendi, herkes yerdeki eşyaları kucağına almaya başladı. Fenerle bir baktık, su geliyor. (Bana yandaki adam işaret etti) Islanmadan aldık çantaları kucağımıza. Biz hala bunu su sanıyoruz tabi. Meğer kadınlardan biri tuvalete kadar gideme, indir donu, işe otobüsün ortasına. Su sandığımız çişmiş meğerse. Kadıncağız derdini mi anlatamadı, yetişemedi mi tuvalete, bilmiyorum. (Otobüsde tuvalet var). Ama ilk geçtiğimiz şehrin dışında, yolun ortasında indirdiler kadını, ve yanındaki 7-8 yaşlarındaki kızı. Bir de muavin dalga geçti kadıncağızla. Sebebini bilmiyorum ama giydiği yeleğin arkasındaki kızıl haç arması yüzünden olmuş olabileceğini düşünmek bile istemiyorum. Fakirlik her yerinden akıyordu zavallımın. (kadın bu olanlara hiç sesini bile çıkarmadı, yolcular da hiç bir şey demedi) Azıcık dil bilsem bir şeyler yapardım mutlaka. Ama o kadar hızlı oldu ki, ben otobüsten atıldığını fark ettiğimde hareket etmiştik bile.

Gece yarıma kadar durmadık. Şoförümüz ralliye devam etti. Klima sonuna kadar çalıştı. üstümdeki iki uzun kolluya ve sarındığım havluya rağmen titremekten uyuyamadım. Bu arada arabadaki su seviyesi arttı, anlaşılan yağmur girdi, üstüne de çişle karıştı.

Bir de ısınan balatalar yüzünden iki de bir durmak zorunda kaldık. Her duruşta otobüsün iki yanından dumanlar, yanık lastik kokusu yükseldi. Bir şey olsa duramayacak adam, farkında değil. Ya da umurunda. (O kadar bagaj yüklü, içi ful dolu otobüsün, yokuş aşağı gaz basması tam bir cinayet idi. Neyse ki iki de bir balataları dumanlar salınca, durmak zorunda kaldı. Tüm bu yolu frensiz gittik, O dağları nasıl indik düşünmek bile istemiyorum. Bir de otobüslerden biraz anlayınca durumun vahametini daha iyi anlıyoruz, yoksa diğerleri gayet normal gibi gidiyor)

Muavin koku sıkmaya devam etti. Durian kokusu, çiş kokusu, bir de yanık lastik. Dünyada bunları geçirebilecek kadar güçlü koku olduğunu sanmıyorum

Buraya vardığımızda attık kendimizi arabadan. Geldik hostele, girdik örtülerin altına ama hala titiriyoruz. Ve ben en sonunda anladım neden şoförün başka bir dua değil de Fatiha okuduğunu. İşte bu, sözün bittiği yerdir.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Bir Cevap Yazın