Sabah erkenden çıkıp şehri bir baştan bir başa yürüdüm. Kadınlar, erkekler, motosikletlerle işe gidiyorlar. Sonra pansiyona döndüm. Arzu ile çıkıp biraz turistik gezi yaptık.
Önce Royal Palace Müzesine uğradık. Giriş 30 000 Kip (4YTL). Burası kraliyet ailesi için nehir kenarına saray olarak inşa edilmiş. 1975 devriminde kral sürgüne gönderilince bir müzeye dönüştürülmüş. Kralın ve kraliçenin yatağı görülüyor. Özellikle camdan yapılmış duvar resimleri bir harika. Müzeye girişte dikkatimi çeken bir olay, etek ya da pantolon giymesine bakmadan tüm Laolu kadınlara girişte geleneksel etekleri olan, Karadenizde peştamal dediğimize benzer, bir örtü verilmesi. Bu arada Laos bir halk cumhuriyeti ve her yerde Laos bayrağı ile birlikte orak-çekiçli bayrak asılı.
Daha sonra yürürken Politours tabelasını gördük. Türkiye’de yıllarca çalıştığım acenteyi görünce içeri girdim. Burada Vietnam uçak biletini 15 dolar daha ucuza bulduk. Daha sonra “sanırım” acente sahibi geldi, İspanyolca konuştuk. Acente Naga, ana caddenin sonuna doğru, Phu Si tepesinin aşağısında. Vang Vieng otobüs biletini de oradan aldık, merkezdeki acentelere göre daha ucuz fiyat verdiler. Bunu Politours konusunu açmadan önce yaptılar.
Caddenin sonundan sola dönüp Kitsalat caddesi ile Wisunarat caddesinin kesiştiği yerde nilüferli ufak bir göl kenarında hoş bir restoran bulduk, Pondview Terrace, ve yemek yedik. Arzu yine noodle yedi, bu arada noodle her gün daha büyüyor, yani ilk gün, şehriye gibi idi, dün erişte gibi, bugünkü ise lazanya (Arzu bunu ben yazacağım sen yazma dedi ama duramadım, onun blog’unda daha kişisel detaylar var, orayı da okuyun) Ben İspanyolların paellasına benzer deniz ürünlü pilav yedim. Hepsi, iki büyük Beerlao birası da dahil 57000 kip yani 7 YTL tuttu. Bu arada Beerlao hoşuma gitti. Buradan Arzu pansiyona döndü ben ise yola devam ettim.
Yaklaşık 15 dakika falan yürüdüm ki, daha doğrusu bir wat ziyareti ve bir kahve içtikten sonra arka yoldan pansiyona dönmek isterken, haritadan yol bulmaya çalışan iki turiste sorunca durumu anladım, şehrin sonuna varmışım. Baktım ki şehrin en önemli tapınağının yanındayım bir ziyaret edeyim dedim. Giriş 20000 kip, 3 YTL. Wat Xieng Thong en eski Budist tapınaklarından biri. Sarayda gördüğümüz, sadece objelerde cam kullanılan, mozaik gibi duvar resimleri burada da var. Bir de en ilginç olan tapınağın arkasında bulunan büyük “hayat ağacı” resmi, tavus kuşları, ceylanlar.. bunlar yanlış bilmiyorsam, Türkiye’de, özellikle Aleviler, Bektaşiler arasında görülen semboller. Hayat ağacı Anadolu’da Hititlerden beri var, Ankara’da müzede görülüyor, kilim ve halılarda falan en sık rastlanan desenlerden.
Şu an pansiyonun balkonundayım, akşam oldu, caddeden “sabaydii sabaydii” sesleri geliyor. Tay dilinde de aynı kelime ama burada telafuz aynen yazdığım gibi. Anlamı “merhaba, günaydın, iyi aksamlar” yani hepsi. Herkes her an turistlere “sabaydii” diyor.
Birazdan saat 19.00’da, iki gün tekne yolculuğunda tanışıp kaynaştığımız grupla buluşacağız. Sonra zorunlu olarak, saat 24.00’den önce otele döneceğiz. Çünkü yabancılara gece yarısından sonra sokakta olmak yasak. Zaten saat 22.00 gibi her yeri kapatıyorlar.