Kota Kinabalu benim hoşuma gitti, güzel bir şehir, sakin. Yakınlarında bulunan Tunku Abdul Rahman Park, Malezya’nın önemli turistik merkezlerinden birisi. Buralarda da plaj, dalma ve şnorkel imkanları var. Hava biraz yağmurlu olduğu için deniz olayına girmedik, biraz da tembellik yaptık, üç gün Kota Kinabalu’da kaldık.
Bize Red Palm’ı öneren çift, Hannah ve Martin, kız Faslı, çocuk Alman, bizden bir gün sonra geldiler. Üç gün boyunca çoğu zaman onlarla takıldık. Sağı solu dolaştık. Balık yedik. Bir yerde Turkish yoğurt bulduk, acayip pahalı idi, almadık. Gece hostelin yaninda bir açık hava kafesi var, konser falan oldu. Diğer gecelerde orada oturduk. Arzu, hostelin balkonunda bir fare ile arkadaş oldu. Gerçekten, acayip efendi bir fare, her gün aynı saatte bir köşeden gelip geçiyor. Arzu ilk gün bağırdığından, önce bir duruyor, onu korkutmadan, yavaşça görevini tamamlayıp gidiyor. Ve asla içeri girmeye çalışmıyor. Şehir küçük sayılır, tüm merkezi yerleri yürüme dolaşabiliyorsun.
Dün, 100R’e bir Kancil kiraladık, 30R otobüs garajına bırakma için ve 18R’de sigortaya verdik. Kancil ne diye merak ediyorsanız, o bir otomobil. 660cc’lik motoru olan minicik bir şey. Sırt çantaları arka koltuğa anca sığdı. Arzu, kancile girmeye çalışırken etrafta millet gülümseme ile izliyordu. Boyutlarını anlayın artık. Az yakıp insanların ayağını yerden kesen kullanışlı bir araç.
Sonra verdik kendimizi 4095 m yükseklikle güney Asya’nın en yüksek dağı olan Kinabalu’ya. Burası bir Milli Park, şehirden yaklaşık 100 Km uzaklıkta. Önce, dağdan, bir 60 km daha ilerideki Sabah çay tesislerine gittik, ama 10R olan rehberli tur ve fabrika gezisi sabah 8’de başlıyormuş. İsteyen burada kalabiliyor, yürüyüş, dağ bisikleti gibi aktivitelere katılabiliyor. Biz şöyle bir etrafa bakındık ve sonra milli parkın bir parçası olan kaplıcalara döndük.
Kaplıcaların girişi 15R, kaplıcalar haricinde, 3 Km yürüyüp şelaleye girmece, asma köprü geçişi, orkide bahçesi, kelebekler gibi aktiviteler var ama bu son yazdıklarım saat 16’da kapanıyor, yani yetişemedik. Arzu yüzmeyi planlıyordu ama bu sırada yağmur başladı. Böylece muson yağmuru nasıl oluyormuş onu da gördük. Ben ömrümde böyle yağmur görmedim. İstanbul’a bu yağmur böyle yarım saat yağsa, Boğaz taşar, doğal afet olur. Baktık beklemekle olmuyor, saatte en fazla 40 km hız yaparak Milli Park merkezine doğru geri döndük ve bir kilometre kala D’Villa Rina Ria Lodge’de 80R’e bir oda bulduk. Balkondan görülen manzara muhteşem. Bayağı Karadeniz’e benziyor ama tropikal olanı…
Bu arada günün en hoş olayı kaplıcalarda başımıza geldi. Parkta arabanın anahtarını içerde unutup kapıları kitledik. Tam ne yapacağız derken, buraya yüzmeye gelmiş, yanımıza park eden dört tane genci işaretlerle geri çağırdım. Anahtarı gösterdim, birisi hemen kendi arabalarının bagajından bir çelik cetvel çıkardı, çok doğal bir şeymiş gibi, kolayca camın kenarından sokup kapıyı açtı. Teşekkür ettik, gittiler. Bu kadar. Şimdi merak ettiğim bu arabaya niye kilit yapmışlar.
Bugün, Milli Parkı biraz dolaştık, burada tırmanış için 100R alıyorlar ve rehberli gitmek zorunlu. Sadece belli bir yere kadar rehbersiz yürünebiliyor. Eğer bu pahalı tırmanış rotası yapılmayacaksa, parkın içinde başka rotalar ve botanik parkı gibi yerler var. Ama hava çok bulutlu olduğundan ve bizde bulutların içinde olduğumuzdan pek bir şey yapamadık. Botanik bahçesi güzeldi, onu dolaştık.
Yolda her bir iki kilometre bir evangelist kilise var. Malezya Müslüman bir ülke ama, galiba, Çinliler arasında bayağı bir çalışmışlar.
Bir tam daire kavşakta Arzu geçiş önceliği konusunda bir taksici ile kapıştı. Sonradan anladık, yerde düz çizgi olanlar bekliyormuş, yani taksici haklıymış. Trafik ters, bir de kurallar değişik, oluyor böyle şeyler.
Öğleden sonra şehre döndük. Giant diye bir alışveriş merkezine girdik, ben daha Fenerbahçe’nin Sevilla maçının sonucunu bilmiyordum, çok ucuza bir sarı-lacivert forma buldum onu aldım ve giydim. Sonra da dışarıdaki kafede maçı 3-2 aldığımızı öğrendim.
Kancil’i otogarda teslim edeceğiz. İki günde o kadar az benzin yaktı ki, benzin masrafı yok gibi. Akşam 20’de Tuwau’ya otobüs kalkıyor. Bu sefer, sorduk sağlam bir şirketten aldık. Göreceğiz artık.
Sipadan yazini okurken tekrar o anlari bana yasattigin icin tesekkurler.
Murat, Varuna Cafe