Evet sonunda ben de köpek balığını gördüm.. Koh Toa’dan beri, her dalış ya da şnorkel yapılan yerde, herkes köpek balıklarından konuşuyor, Jaws filminin etkisinin hala devam ettiği görülüyordu.
Dün, Semporna’da boş bir gün geçirdik, hava kötü ve Arzu’nun dalmak istediği Sipadan’da tüm kontenjanlar dolu idi.
Sipadan su an dünyanın en gözde dalış noktalarından ilk onda yer alıyor. Bu nedenle bölgeyi korumak için yeni önlemler alınmış. Artık adada kalmaya izin verilmiyor ve her gün sadece 100 kisi dalış ya da şnorkel için izin alabiliyor.
Arzu, iki yıldızı başka zamana bırakıp sadece fun dive yani keyif dalışı için kaldığımız Drogan Inn yanındaki Uncle Chang’ın bürosuna girdiğinde, canım kötü hava dolayısı ile sıkkın, hiç bir şey yapmak istemiyordu. Tesadüfen bir kaç iptal olunca yer açılmıştı. Ona “sen git dal, ben burada yatarım” dedim, ama o ısrar edince ücreti 170R olan şnorkel için kaydımı yaptırdım. Daha sonrada geceliği 100R’e yemekler dahil Mabul adasında kalmaya da karar verdik, ama yer yoktu.
Bugün tam tekne kalkacak iken bir odalık yer açılınca, sırt çantalarını odadan alıp, dalgalardan korumak için çöp torbalarına sarıp tekneye bindik.
Tekne bir buçuk saatte Mabul adasına vardı. Uncle Chang’ın geleneği üzerine bizi “Sipadan Song” şarkısı ile karşıladılar. Tüm karşılama ve uğurlamalar bu şarkı ile yapılıyor. Çalışan kızlar mutfaktan gelip koro yapıyorlar.
Önce odaya eşyaları bıraktık, sonra tekne ile Sipadan’a devam ettik. Sipadan’da karaya indik, sonra, dalış yapacak olanlar tekne ile başka yere gitti, biz şnorkelciler kıyıda kaldık. O sırada Paul adınca bir çocuk ile muhabbete koyulduk. O buraları gelmeden sormuş, ilk dalış yeri şnorkel için iyi değilmiş, o nedenle plajda kalmış. Ben de tesadüfen doğru karar vermiş olduğumu anladım. Deniz dalgalı idi ama maskeyi takıp, paletleri giyip suya girdim. Hemen bir kaç balık gördüm. Hatta oraya kadar gelemeyen Japon çifte, gelin balıklar burada dedim, cesaret verdim.
Ben Koh Tao’da olduğu gibi kıyıda mıy mıy ufak balıklara bakılıyor sanıyordum ki Paul ve kız arkadaşı açılmaya başladı, ben de onlara takıldım… ve şölen başladı…
Daha önce insan bir kere Koh Phi Phi’de şnorkel yapmalı falan diye yazmıştım ya, burası başka bir şey.. inanılmaz, kelimelerle anlatılamaz, balıklar; çeşit çeşit, renkli, ve çoğu bayağı iri. Dalış yapmasan bile o kadar güzel ki, hatta yukarıda daha güzel… Biraz ilerleyince yüzlerce iri balıktan oluşan bir sürüye denk geldik, ben sualtı kamerasının bozulduğuna yanarken, Paul aşağıyı işaret etti. Boyu bir metreden büyük köpek balığı süzülerek dolaşıyordu. İlk görüşte tırsmadım değil. Ama onları tehlikesiz bildiğim için rahattım, gerçi daha sonra burayla ilgili bir kitapta bazı durumlarda tehlikeli olduklarını okuyunca iyi ki Paul gibi çok yanaşmamışım dedim. Köpek balıkları mercan resiflerinin hemen kıyısında görülüyor. Mercanlar hafif eğimle gidiyor, daha sonra 600m’lik dik bir yamaç şeklinde aşağıya iniyor. İnsan dalmasa bile tepeden dim dik inen koyu karanlığı görünce hafiften ürperiyor.
Karaya çıkınca Paul kaplumbağaları gördün mü dedi, meğer onları kaçırmışım. Tekne ile ikinci dalış yerinde gittik ve burada dev deniz kaplumbağaları, köpek balıkları ile yüzmek gerçekten bir başka keyif oldu. Üçüncü dalış yerinde ise şnorkelle güzelliklere dalıp gitmişiz, tekne de bizimle sürüklendi, daha sonra bizi alıp dalgıçları bıraktığımız yere on dakikada geri döndü.
Akşama, denizin üzerinde, kazıklar üzerine inşa edilmiş Uncle Chang’ın restoranında, ızgara balıkları yedikten sonra, bir parti yapıldı. Çalışan kızlardan birinin doğum günü idi, 14 şubat sevgililer günü ise ne yerli, ne de yabancılar tarafından hiç konu olmadı. Neyse buranın çalışanları çöp bidonlarından yapılmış bateri, gitar ve kızlar korosu ile nefis bir konser verdiler. Köyden ucuz romlar alındı. Bu hoşumuza gitti, çünkü, genelde bu tür yerler, dışarıdan içki vesaire gelince kıllık yaparlar. Burada, tam tersine yardımcı oldular. Burası Filipinler’e yakın, kaçak Marlboro 3R, yani 1 YTL. Rom ise 4 YTL.