Bugün, kapladığı alan 4 bin km2’den fazla olan, 130 milyon yaşında, dünyanın en yaşlı ormanı Taman Negara’ya gidiyoruz. Kuala Lumpur’dan Taman Negara’ya çeşitli yollarla gidilebilir, biz en kolay yolu seçip üç gün iki geceli turu aldık. Tur üç gün diye geçiyor ama iki günü gidiş ve dönüş yollarda geçiyor. Fanlı, tuvaletli oda ile turun fiyatı kişi başı 235R, yani 85YTL kadar. Buna iki gün kahvaltı da dahil. Aslında ful pansiyon da avantajlı ama Malezya yemekleri ile sorunumuz olduğundan cesaret edemedik.
Sabah 7.30’da erkenden bir taksi ile bizi otelden aldılar ve NKS adlı acentenin merkezinin bulunduğu Çin mahallesindeki Mandarin otele götürdüler. Bu turu yapan iki acente var ve fiyatları, ve hatta broşürleri bile aynı. Saat 8.30’de yarısı Malezyalı grupla birleşip bir otobüsle yola çıktık. İki saat sonra Jerantut adlı şehre vardık. Burada izin kağıtlarımızı doldurduk, 5R fotoğraf çekme ücretini ödedik ve beklemeye başladık. Bu arada Arzu görüp, söylediği, sarı-lacivert boyalı camiye gidip fotoğraflarını çektim. Çıkarken biri bana “yassak hemşehrim” tarzı bir şeyler söyledi. Ben de “Turkish, Mazlım” dedim ama anlamadı. Daha sonra fark ettim, buralarda hemen hemen tüm camiler Malezya bayrağı gibi, sarı-lacivert boyalı.
Bir de burada cami alemleri ay-yıldız, yıldız bizdeki gibi 5 köşeli. Malezya bayrağı yıldızı gibi değil, Türkiye’de ise sadece ay var. Neden Türkiye’de cami alemlerine Türk bayrağının ay-yıldızı konmuyor, merak ettim. Burada olduğuna göre demek ki oluyor.
Jerantut şehrinde iki saat bekledikten sonra her zaman olduğu gibi tıpkısının aynısı ama başka bir otobüs ile yeniden yola çıktık ve bir yarım saat sonra Tembelling nehri kıyısına geldik. Burada bir tuvalet molası verildi ve sonra kayıklara bindik. Kayıklar iki sıralı, ince uzun. Ormana nehir yoluyla gideceğiz, daha sonra öğrendik kara yolu ile de gidiliyormuş ama böylesi daha egzotik. Tekne iki buçuk saatte bizi Kuala Tahan köyüne ulaştırdı. Acentenin restoranı ve merkezi bir platforma yanaşıp çıktık. Kalacağımız yeri gösterdiler, hemen yukarıda. İki Hollandalı kız da orada kalıyorlar hep beraber yukarı çıktık. Dakilli pansiyon’da ilk sürpriz, tuvaletler dışarıda. Oysa biz tuvaletli oda için fazla para ödemiştik. Hemen Arzu ile Hollandalı kızlardan bir aşağı indi, para iadesi 3R gibi komik bir rakam. Kabul etmedik. Başka bir yer buldular, adam bizi cipi ile almaya geldi. Görünüşe göre daha kaliteli yer ama yirmi dakika yokuş yukarı ve aşağı her gün iki üç kere platforma gelmek için yürümek zorundayız. Çünkü orman köyün karşı kıyısında, tekne ile geçmek lazım.
Sahibesi yeni kocası ölmüş, 6 yaşında tek çocukla kalmış Dakilli pansiyonda kalmaya karar verdik, yani durumu kabullendik. Biraz da kadının müşteri kaybedeceğine üzüldüğünü gördük. Kadın’ın bir de küçük kardeşi var. Başı açık ama ertesi gün köy merkezine, çocuğu kuran kursuna götürürken türban taktı. Neyse bu ayrıntıları bırakalım.
Durumu kabullendik dediysem acenteye geri döndük. Turizmci olduğumuzdan, işi bilmenin avantajı ile, bunun karşılığı 30R tutan turlardan bir tane hediye edin dedik. Acenteci kadın, sevinerek kabul etti. Başkaları gelip bağırıp çağırıyormuş. Hollandalı kızlar da bu çözüme çok sevindi, şaşkın ördek gibi ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Bu aralar Çin yeni yılı nedeniyle buralar bayağı kalabalık, yer bulma problemi var. Sonuç olarak bir Canopy ve Night Safari turlarından sadece birini ödedik. Daha başka turlarda var ama ilgilenmedik.
Gece platformda otururken bir kızı Türke benzettik. Daha sonra kız bize geldi, bir araştırma yapıyormuş, ormanla ilgili bir anket verecekmiş falan. Neyse bu arada Türk olduğumuzu öğrenince bir sevindi. Meğer kız İran Azerisi imiş, KL’da üniversitede okuyormuş. O Azerice, biz Türkçe başladık konuşmaya. Doğrusu pek anlaşamadık ama olsun, kız özlemiş ana dilini.
Yatmak için yukarı çıkınca asıl sürpriz bizi karşıladı. Florasan ışıklara yapışmış, sinir bozucu bir şekilde vızıldayan karafatma büyüklüğünde sinekler. Daha sonra öğrendik bu sinekler toprak altında yaşıyormuş, sadece çiftleşmek için bir hafta dışarı çıkıyorlarmış. O da bizi buldu. İnsana bir zararları yok ama galiba körler, panik halinde sağa sola çarpıyorlar, odaya giren bir iki tanesini dışarı atana kadar bayağı uğraştım. Bazen çığlık atan bir ses çıkarıyorlar, aynı uzay filmlerindeki yaratıklar gibi. Tuvaletleri de işgal etmişler, gece herkes dışarıda bir yer aramak zorunda kaldı.