Sabah saat 7.45’de New Coconut’a elveda deyip, Malezya’ya doğru yola çıktık. Bileti New Coconut’tan aldık ve kişi başı 1150B tuttu, adada sorduğumuz diğer acenteler ve oteller arasında en ucuzu da bu oldu.
Saat sekizde bir minibüs ile adadan ayrıldık, bir on dakika sonra feribotla yan adaya geçtik, yine bir on dakika sonra ve yine feribotla ana karaya geçip, Trang’a devam ettik. Saat 10.45’de Trang’a vardık ve saat 12’ye kadar bizi Hat Yai’ye götürecek, aynısının tıpkısı ama farklı minibüsü bekledik. İkinci minibüs bizi saat 14.00’da Hat Yai’ye ulaştırdı, buradan otobüsle devam edeceğimiz ve saat 17.30 kadar beklememiz söylendi. Biz de sırt çantalarını bizi getirdikleri acenteye bırakıp şehri gezmeye çıktık. Pazar olduğu için her yer kapalı zannettik ama siesta da imişler, saat 15’e doğru dükkanlar açılmaya başladı
Zaten şehrin merkezinde idik, burada bayağı büyük alış veriş merkezleri var ve marka ürünlerde fiyatlar aynı Türkiye gibi.
Neyse dolaşırken büyük bir sürprizle karşılaştık, süpermarketlerden birinde yoğurt bulduk. Yani şekersiz, sade gerçek yoğurt. Bu, iki ay sonra karşılaştığımız ilk gerçek yoğurt idi. Günlerdir, yoğurt ve beyaz peynir sayıklayan Arzu, hemen McDonalds’dan bir kase patates kızarması aldı ve yoğurda batıra batıra dünyanın en lezzetli yemeğini yer gibi yedi.
Saat 17.30’da otobüs gelmedi, daha doğrusu, bizi bir tuk-tuka sıkıştırıp iki cadde ilerideki başka bir acenteye götürdüler. Burası, Kabe resimleri bulunan Müslümanların bir acentesi idi.
Yarım saat bekledikten sonra, otobüs geldi ama bir yere gitti, sonra, saat 18.30’da döndü. Bu, şu ana kadar bindiğimiz en lüks otobüs oldu. Koltuklar yana üç sıra, arkaya da dokuz. Her biri king-size yatak gibi. Tam uyku otobüsü
Otobüsde koltuk karmaşası çıktı, türbanlı firma görevlisi hatun, en arkada oturan bizi önde tek oturan kızın yerine aldı, hemen bir arkadaki sarışın Avustralyalı kızları bizim yerimize en arkaya attı. En arkada koltuklar tam yatmıyor ya, tek kız en arkaya gitmek istemedi, ağlamaklı oldu. Bu arada niye bizi öne aldı, doğrudan tek kızı arkaya yollamadı, anlamadık. Ya pasaportlardaki Ay-Yıldız’ın etkisi oldu, ya da kafası iyice karıştı. Neyse sonunda otobüsteki Malezyalılar, ki her şeye bulaşıyorlar, bir çözüm bulup tek kızı bizim yandaki tek koltuğa oturttular. Bu nedenle çıkmamız saat 19.00’u buldu.
Saat 21.00’de Tayland sınırına geldik. Burada durmadık ama büyük, lüks oteller her yerde görülüyor. Burası Malezyalıların pasaportsuz, kimliksiz giriş yapabildikleri bir serbest sınır bölgesi. Yani, iki ülkede de yerlilere kumar ve fuhuş çok sert bir şekilde yasak ya, onun da çözümü parası olana böyle bulunmuş.
Malezya sınırı bu ana kadar geçtiğimiz en kolay sınır oldu, ne form doldurduk, ne bekledik. Türbanlı görevli kız, bilgisayara soy ismimi bile yazmadı, ben sorunca da (böyle her şeye bulaşırım), pasaport numaranı yazdım yeter dedi, gülüştük.
Malezya’ya geçtik saat 22.00 oldu, çünkü burada saatler bir saat ileri. Böylece Türkiye ile şimdiye kadar Tayland, Laos, Vietnam ve Kamboçya’da 5 saat olan fark, 6 saate çıkmış oldu. Malezya tarafında, artık Tayland’ın güneyinde oldukça hissedilen İslami hava, tam oldu. Bunu söylerken, Ay-Yıldız, Arapça yazılar, mimari, camiler olarak düşünebilirsiniz.
Otobüs sınırı geçince bir restoranda durdu, daha önce duyduğumuz gibi Malezya yemekleri Tayland yemeklerine göre yenmesi daha bir zor görünüyor. Değişmeyen bir şey varsa o da, televizyonda İngiliz Premier Ligi. Bir masaya oturduk, Emre Belözoğlu’nun maçına denk geldik. Malezya da yollar daha kaliteli, uzaktan gökdelenler yükselen bir şehri gördüm. Sonrası artık yorgunluktan uyuyarak geçti.
salam kardeş bangkok yada phuket ten malezya sınırına otobüs varmı varsa nereden var
Tayland’ta her yere otobüs var. Otobüs terminaline gidip sorun, yada seyahat acentalarına.. onlar daha kesin bilgi verirler