Dün Hampi’den belediye otobüsü ile Hospet’e geçtik, biraz yürüdükten sonra otobüsün kalkacağı Ganesh Travel’in yol üstündeki ofisini bulduk. Bileti Ganesh Travelden almış, bir de bunu deneyelim demiştik, meğer Ganesh ile Island aynı şirketmiş. Böylece Paulo’nun rakibi Island Travel’i denemiş olduk. İkisi arasında pek fark yok. Bileti satan acentadan otobüs Mapusa’ya kadar gidecek dediler ama Hospet’de Panjim’in son durak olduğunu öğrendik. Burası Hindistan, yapacak bir şey yok. Bir de iki yer arası otobüsle 8 rupi diye akıl verdiler. Evet belediye otobüsü ucuzdan öte bedava ama sorun sırt çantalarıyla o otobüslere binmek.
Geldiğimiz otobüs tamamen yataklı. Otobüsü profil ve kontrplakla kabinlere bölmüşler. Böylece ikisi tekli yatak, toplam 38 yolcu gayet rahat sığıyor. Eğer çift olarak seyahat edilmiyorsa ve tekli de yer yoksa, bir Japonla yatan Almanın dediği gibi “karım değil ama efendi bir tip” gibi durumlar olabilir. Paulo Seyahatin koltuklu servisleri sıkıntılı olsa da başkasıyla yatmak istemeyenler için çözüm olabilir.
Bizim yerimiz en arkada. Numaraların yazmaması dolayısıyla Arzu son anda uyanıklık yapıp, üst katı alt katla değiştirdi. Ona rağmen her kasiste on santim havaya zıplayarak yolculuğumuzu tamamladık. Her şeye rağmen bu yollarda yatarak gitmek insanı daha az yoruyor.
Dün 18.30’da hareket eden otobüs bugün 11.00’de Panjim’e vardı, yani yaklaşık 300 kilometrelik yolu tam 16 buçuk saatte aldık. Yine giderken durduğumuz Ankola’da mola verdi. Panjim’de yine yol yorgunluğu nedeniyle taksilerle pazarlığa tutuştuk, 300 rupiye bizi Anjuna’ya götürecek biriyle anlaştık.
Anjuna’ya varınca bir şeyler yedikten sonra Yaşar’ın tavsiye ettiği Sea Princess’e doğru yollandık. Bu yer plajın öbür ucundaymış. Sırt çantaları ile öğle sıcağında on beş dakika güzel bir yürüyüş oldu. Sea Princess’de tek oda kalmış, sıkı bir pazarlıkla 500’e anlaştık. Oda geniş ve temiz. Banyo camından fare girdiğine dair işaretler var. Hemen camı kapattırdık. Artık bir duş alabiliriz. Tüm gece açık camdan giren kırmızı toprağın tozunun terle karıştığı elbiselerimizle doğrudan duşun altına girdik. İyice temizlenince de plaja indik.
Anjuna, doğrusunu söylemek gerekirse bize pek bir zavallı gözüktü. Dünyanın her tarafından herkesin akın ettiği meşhur Anjuna bu mu? dedik. Plaj olarak Palolem’in yarısı. Bir kaç yerde gümbür gümbür Goa Trance çalıyor. O kadar da kalabalık değil. Öyle bir Rus ve İsrailli istilası gözükmüyor. Kumsal dar ve deniz hemen derinleşiyor. Dalgalar nedeniyle rahatça yüzmek hemen hemen imkansız. Sonuçta geldik kalacağız ama burası deniz, kum ve güneş için pek öyle matah bir yer değil. Buraya gelenler daha çok partiler ve kafayı bulmak için geliyorlar. Gerçi partiler yasak ama bir şekilde göz yumuluyor. Zaten köye adımımızı attık, hemen karşımıza “benim adım Kaan, Afganım, esrar, extasi, marijuana, ıvır zıvır” diyen biri çıktı. Adama “no” dedik, arkadan “korkmayın, burda bir şey olmaz” diye bağırmaya başladı. Bir de köy ile plaj arasında mesafe var. Buraya gelenler bir oda ya da sezonluk ev kiralamanın yanında bir de motosiklet kiralıyorlar. Yoksa başka türlü hareket etmek oldukça zor. Benim gibi bisiklet ve motosiklet özürlülerine göre bir yer değil. Sigara bile içmediğime göre, hiç değil…