Sabah güne, erkenden dolaşmaya çıkan Arzu’nun 14 şubat hediyesi ile başladım. Bir lungi, yani hint erkeklerin pantolon yerine giydikleri peştamal. Bunun değişik adları, hatta dini inanca göre bağlama şekilleri de var. Bana aldığı beyaz olana duti diyorlarmış.
Dün kararlaştırdığımız gibi pansiyoncu bizi bir Hintli çiftle birlikte bir rikşaya sıkıştırdı ve teknelerin olduğu limana yolladı. Hintli genç çift, büyük olasılıkla bugün sevgililer günü dolayısı ile bu turu yapıyorlar. Bu arada Kerala’da bir yönetici 14 şubatı, Batı’nın kültürel istilası diye yasaklamaya kalktı ve epey bir tartışma yarattı. Kıyıya varınca, Hintli çifti başka bir tekneye aldılar, sonra gördüm, onları iki Hintli çiftle birleştirmişlerdi.
Teknemize buyur edildik, dün bizi limandan otele götüren elemanda orada, bize tekneyi gösterdi. Kocaman teknede sadece bir yatak odası var. Yani tümüyle prayvıt bir olayın içindeyiz. Biri kaptan ve öbürü de aşcı olmak üzere iki kişi bize eşlik edecek. Ön taraf oturma odası. Eleman dün verdiğimiz 1000 rupiden kalan 3000’i tahsil ediyor, mürettebatı tanıtıyor, “bir problem olursa cep telefonum kaptanda” diyor ve yola çıkıyoruz. Bu arada bizi getiren rikşacının ertesi gün bizi alabileceğini ama 40 rupi ödememiz gerektiğini söylüyor, kabul ediyoruz. Tekneye getirme bedava, geri dönüş ücrete tabi. Bir de klima istersek 500 kadar bir ekstra ödememiz gerektiği söyleniyor. “Yok kalsın” diyerek hayatımızın hatasını yaptığımızı o an idrak edemiyoruz.
Bulunduğumuz kanaldan göle saat 11 gibi çıkıyoruz, yolda kanallar arası bir kiliseyi uzaktan görüyoruz ve bir yarım saat sonra shoping için kıyıya yanaşıyoruz. Bize kocaman jumbo karidesleri gösteriyorlar, kilosu 1000 rupi, almıyoruz. Tekrar açılıyoruz ama bir süre sonra öğle yemeği için bir daha kıyıya yanaşıyoruz. Bu arada saat bir olmuş durumda… Kaptan yemekten sonra saat 14.30’da hareket edeceğimizi söylüyor.
Yemeğimiz ufak iki balık, pilav ve bir sürü çeşit bir şeyler, hemen hemen ilk defa bu kadar yerel yemeklerle iç içeyim. Acı olayını iyi ayarlamışlar. Yemek bol ve lezzetli, çoğunu yiyemiyoruz. Bir tek dünkü balıkta da bulunan yapraklar hoşuma gitmiyor. Aşcıya soruyoruz, “köri” diyor. Biz de akşama “no köri” diyoruz, kafa sallanıyor.
Bu kafayı hafif gülümseyerek sallama Hindistan’da olumlu anlama geliyor. Yani biz öyle olduğuna kanaat getirdik. “Hadi, hadi iyisin” diyerek bizde kafa sallanır ya, onun gibi ama daha bir yumuşak, görmek lazım, eğlenceli bir şey. Özellikle Güney Hindistan erkeklerinin gün boyu yaptığı iki şey var. Bir bu kafa sallama, ikincisi ise, sürekli etekleri ile oynama. Kaldırıp yukarı bağlayıp kısa etek yapılıyor, sonra salınıp uzun etek oluyor, sonra yine toplanıyor.
Saat iki buçukta motorlar çalışıyor ve geniş kanallar arasında dolaşmaya başlıyoruz. Saat dört gibi, kızarmış muz servisi eşliğinde çay servisi yapılıyor. Bu arada günün olayı meydana geliyor, karşıdan gelen bir tekne ile çarpışıyoruz. Fazla hasar yok, yandan hasır pencereler hafiften parçalanıyor, o kadar. Bizim kaptan ve ara sıra kullanan aşcı, tekneyi aynen “Hint araba kullanma tarzı” ile kullanıyorlar.
Daha öncesinde aşcı, koskocaman geniş kanalda bir tekneye arkadan vuruyordu. Önümüzdeki teknenin sağı ve solu boştu, karşıdan da kimse gelmiyordu. Yanlar, sığ falan değil, çünkü dün de buralardan geçmiştik. Ama son anda tornistan ile vurmaktan kurtuldu. Kaza da ise, yeni bir kanala döndük, önümüzde normal yolcu teknesi var. Bizimki son hız ona yaklaşıyor. Belli ki öndeki fazla hız yapamıyor, karşıdan bir tekne geliyor. Sağdan gelen tekneyi gördüğü halde, hız kesmek yerine, tam gaz sağa giriyor. Karşıdan gelen de yana çekilmiyor, iki tekne yandan sıyırtıyorlar. Bu anda bize vuranın arkasından bir başka tekne çıkıyor ve biz bodoslama üzerine giderken, kaptanımız panik halinde frene asılıyor, öbürü de tam gaz yapıp yandan kaçıyor. Baştan sola girse, kanalın ortası, hiç bir şey olmayacak. Evet arabaları da aynen böyle kullanıyorlar. Anlamadığım, bilgisayar dehaları çıkaran bir milletin evlatları, nasıl bu kadar muhakeme yeteneğinden yoksun olur. Bir başka “Incerdible India” muamması…
Kaza olayından sonra biraz daha dar kanallara girdik. Kanallar boyunca tarlalar ve önlerinde evler bulunuyor. Evleri birbirine bağlayan yollar, su seviyesinin bir metre kadar üstünde istinat duvarları ile örülmüş. Kilometrelerce bunu yapmışlar, gerçekten hayran olunacak bir altyapı çalışması. Evlere denk gelen yerlerde bir kaç basamakla suya erişiliyor Burada insanlar banyo yapıyor, kadınlar çamaşır, kap kaçak ve çocukları yıkıyor ve sonra da kendileri yıkanıyor. Ertesi sabahta aynı manzaraları gördük. Sonra saat 6.30’a doğru havası basık bir kanalda tekneyi kıyıya bağladılar. Neden burası diye sorunca da, “burası güvenli” yanıtını aldık.
Hava kararırken kuşların hareketi başladı, inanılmaz bir hareket, en başta kargalar, binlerce kuş, çığlık çığlığa ağaçlarda yer kapmaya uğraşıyorlar. Tüyleri ürperten ve kuşlar filmini hatırlatan bu olay bir saat kadar sürdü. Bu arada teknenin ışığına sivrisinekler de arz-ı endam ettiler. Hava basık, milim esmiyor. Bu arada akşam yemeğimiz geldi.
Yemekte Hindistan’ın milli yemeği dhal’ı ilk defa denedik ve hoşumuza gitti, diğer yemekler de güzeldi. Sadece akşam da balık istememize rağmen bir katakulli ile verilen tavuk biraz garipti. Açıkcası tavuk kemikleri beni pek ikna etmedi, Arzu’yu da…. “Ersoy, ne yedik biz?” sorusuna… “Hiç düşünme” dedim. Ne yediysek sadece bir lokma yedik. Bir lokmadan bir şey çıkmaz…
Gece kabus gibi idi. İki gündür sıcaktan uyuyamıyorduk ve tekne, sular, daha serin olur diye bekliyorduk. Dışarıda yatsak, sivrisinekler adamı beş dakikada delik deşik ediyor. İçerisi yine sauna gibi. Adamlar dışarıda gayet rahat uyuyorlar, nedense sinekler onları sokmuyor. Mutfakta o sıcakta yatıyorlar, terlemiyorlar. Arzu bugün bir dükkana girmiş, içerisi sıcak olduğundan terlemeye başlamış. Tezgahtar kadın “ Neyin var, hasta mısın?” diye sormuş. İşte böyle…
Gelelim bu turun faydalarına. Eğer bizim gibi, tekne ile Kollam-Alleppey yaparsanız, tekrar kanallarda dolaşmak o kadar da etkileyici olmuyor. Bir de tekneyi klimalı almazsan, yazdığım gibi, gece işkenceye dönüşüyor. Elbette, bizim kaptan bize ne gösterdi, daha iyi olabilir miydi, bilmiyorum. Bir alternatif de ufak tekne ile dar kanallara girmek, onu denemedik ama daha güzel olduğunu sanıyorum.
Lonely Planet bu turu hayatta yapılması gereken on turdan bir olarak yazmış. Bence oldukça abartmış. Biz tekneyi 4000 rupiye pahalı mı aldık derken, resmi fiyatın 4500Rs olduğunu ve limandan tekne ayarlamaya çalışan bazı Türk gezginlerin de daha ucuza bulamadığını Arzu söyledi. Sanırım fiyat makul idi. Ama buna klima dahil olması lazımdı. Sonuçta geçen sene Halong Bay teknede uyumaca turundan sonra, bunu da yaptık. Kaldı Amazon’da ve Nil nehrinde tekne turları… Onları da bir gün yaparım artık…