Tren sabahın karanlığında Mumbai’ye vardı. Dışarıda, karşıma ilk çıkan uzun entarili Müslüman bir taksici oldu. Colaba için iki lira istedi, bir buçuk verdim anlaşamadık. Başka taksilere bakarken, o sırada bir müşteri almış beni de çağırdı. Müşteri kız da çağırınca gittim. Hollandalı kız “seni tanıyorum, Palolem’de aynı yerde kaldık” deyince onu hatırladım. Sonrası kız “ucuz olduğu için Salvation Army gittiğini” söyledi, ben de ona takıldım.
Daha sabahın altısı, Salvation Army’de “saat dokuza kadar bekleyin, çıkanların yerine geçersiniz” dediler. Kantinde beklerken beş altı tane daha bekpekırs peydah oldu. Ucuz olsun 200’e dormitori’de kalırım diye 600 rupi olan boş odalardan birini almadım yani kaçırdım. Sonra koğuşu görünce hemen çantamı aldım ve Bentley otele gittim. Ve ertesi gün saat 18’e kadar 2000 rupi bayıldım. Biraz pahalı oldu ama son günüm, yorgunluktan hiç bir şey düşünecek durumda değilim. (Yıllar sonra gelen ek: o zamanlar gezme işinde acemi idim. Şimdi olsa hiç düşünmem SA’de kalırım)
Bentley otele yerleştikten sonra Mumbai’yi yaya olarak şöyle bir dolaştım. Daha doğrusu Lonely Planet’in çizdiği rotayı takip ettim. Gateway of İndia, geçenlerde saldırıya uğrayan Taj Mahal Palace Otel, Oval Maidan yani Oval Meydan’ı falan gördüm.
Sonra taksi ile CST tren istasyonu gittim. Burası Victoria Terminus olarak da tanınan İngilizler zamanında yapılmış muhteşem bir yapı. Sabah karanlıkta pek bir şey görememiştim. İstasyondan yürüyerek Crowford Markete gittim. Burası bir nevi Mısır Çarşısı gibi bir yer diyelim. Hemen bir hanutçu yapıştı. Adamı kovuyorum gitmiyor. Neymiş, burada turistlere çarşının geleneği olarak bedava rehberlik hizmeti verilirmiş. Bayağı iyi bir numara. Sonunda bir punduna getirip elemanı ektim yada benden ümidi kesti, kayboldu. Havaalanında sırt çantasını kaplamak için bir streç film aldım. Tezgahtar üzerinde yazan fiyatın yarısını aldı. Daha önce de yazmıştım, Hindistan’da, bazı turistik yerler hariç, fiyatlar ürünlerin üzerinde “basılı” olarak bulunuyor. Su şişelerinde bile…
Pazarın karşı sokakları gerçek Hindistan, yani kaos, kargaşa, toz ve duman, bilmem anlatabiliyor muyum. Müslümanların yoğun olduğu bir bölgeye benziyor, sokağın sonunda büyük bir cami var. Burada yolda yürürken birden gözlerime bir toz kaçtı, ne oldu anlamadım, gözlerimi açamıyorum. Hemen meydana dönüp bir taksiciye yanaştım. Adam pazarlık olayını anlamadı, taksimetreye baktı. Ama dedim ya resmen kör oldum. Adama 50 rupi deyince hemen kabul etti ve otele döndüm. Bir duş aldıktan sonra bir şey kalmadı.
Açıkçası eve dönüş moduna girdiğim için fazla müze falan motivasyonum kalmadı. Colaba Causeway caddesine çıktım. Bütün hediyelik, turistik ıvır zıvır burada satılıyor. Cadde üzerinde en suratsız yüzümü takınıp üç tur attım. Her şeye rağmen burada satıcılar Delhi falan gibi yapışkan değiller.
Mumbai, Hindistan’ın modern yüzü. Burada gecekondu mahallelerine gitmezsen rikşa, tuk tuk benzeri taşıtlar yok, ki gitmedim… Temiz bir şehir, Hindistan kıstaslarına göre.
Delhi; ne kadar Ankara ise, Mumbai ya da eski adıyla Bombay o kadar İstanbul. Sokakta yürüyen insanların kıyafetinden, yüz ifadelerine kadar öyle… Denizi, zengini, fakiri, gecekondusu, tarihi yapıları bu havayı veriyor. Bir tek hala süpermarket arıyorum, bulamadım. Vardır ama kalburüstü insanların yaşadığı yerdedir. Biz turistler her zaman eski, turistik bölgelere tıkışıp kalıyoruz.. Aynı İstanbul’a gelen turistlerin Sultanahmet’ten çıkamayıp “bu ülkede normal bir dükkan yok mu” demeleri gibi…
Akşam önce meşhur Leopold Cafeye gittim. Burası sıkışık masalar, bar-restoran karışımı bir yer. Fiyatlar uçmuş. Hindistan düzeyini geçtim, Türkiye düzeyini bile ikiye katlar. Hemen oturduğum masadan bir şey istemeden kalktım ve benzeri Cafe Mondegar’a gittim. Cafe Mondegar’da fiyatlar daha mantıklı. Mantıklı diyorum ama iki bira ve bir makarna 500 rupi (20TL) Hindistan için ya da büyük bir kısmı için diyelim, yani Mumbai hariç, bu bir servet…
(Şimdi eve dönünce İnternet’ten baktım. Meğerse Cafe Leopold, Mumbai saldırılarında ilk etkilenen yermiş ve orada on kadar kişi ölmüş. Bir de bazı sayfalarda buranın ucuz olduğu yazıyor ki, sanırım o eskidenmiş. Ekşi Sözlükte ise aynı benim yaptığım gibi biraz yürüyüp Mondegar’a gidin yazmışlar. Bu yerlerde böyle cahilce dolaştığım için kendimle gurur duyuyorum 😉 )
Bu günlük böyle.. yarın ne yaparım bilmiyorum… görecek yerleri gördüm, bir fil adası var ama bilmiyorum gider miyim…