Dün akşam tren tam saatinde 18.30’da hareket etti. Yataklarımıza yerleştik ve bu sabah 8.00 gibi Chennai’ye vardık. Şehre girişte çok fakir mahallelerden geçiyoruz. İnsanlar tren yolunun kenarında taşların üzerine dört direğe talaştan ve kartondan yaptıkları damlarda yaşıyorlar. Kadınlar çamaşır yıkıyor. Bir kaç tanesi tuvalet olayını hallediyor. Sıcak iklimlere geldiğimiz hemen belli oluyor. Yol kenarında beline pareo/peştemal sarmış erkeklere rastlanıyor. İnsanlar daha siyahi. Kadınlar sarili, yandan çıplak göbek gösteriliyor. Bu sari olayı genç kızlarda genellikle kapalı, yani bir fistan giyiliyor ve yandan bel, göbek gösterilmiyor.
Chennai istasyonunda mavi sari üniformalı çöpçü kadınlar ve kırmızı üniformalı hamallar bizi karşılıyor. Burada da “hamal” deniyor. Hamallar peron boyunca, yüz metre deparına kalkacak gibi sıralanmışlar. Tren durunca içeri hücum ediyorlar, ama ısrarcı değiller. Tarifeleri istasyonda asılı, eşyaları başları üzerinde taşıyorlar. Hemen hemen tüm Hindistan’da, özellikle kadınlar, her şeyi başları üzerinde taşıyor.
İstasyon gerçekten organize ve oldukça büyük, mesela diğerlerinde olmayan, oturma sıraları var ve dev bir televizyon ekranı. Etrafta anutçu tayfası yok, bir kaç taksici yanaşıyor, o kadar..
Ön ödemeli bir rikşa ile otobüs istasyonuna gidiyoruz. Bu ön ödeme işi bir çok havaalanında ve tren istasyonunda var. Gideceğin yeri söylüyorsun. Ya tüm parayı ödüyorsun ya da, burada olduğu gibi 2Rs ödeniyor, verilen fişte şoföre verilecek ücret yazıyor. Ama bizimki yine bagaj parası deyip bir 20Rs daha koparmayı başarıyor.
Chennai’yi boydan boya geçen geniş bir caddeden, bir kaç ara mahalleden geçip yarım saat içinde otobüs istasyonuna varıyoruz. Şehrin önemli bir kısmını görüyoruz. Burası kuzeyde gördüğüm yerlerde pek benzemiyor. Yollar bir kere, daha temiz, rikşa kalabalığı var ama, epey de otomobil var. Eskilik yine her yerde, ama bir tane tertemiz ve yüksek bir bina gördüm, nihayet.
Arzu bir turizm dergisinde okudu, bir Hintli okur şikayet ediyor; “Turistler Hindistan’ı sadece yüksek binalar ve modern alış veriş merkezlerinden ibaret sanıyor, oysa Hindistan’ın görülecek o kadar ilginç, tarihi ve mistik yeri var ki”.. Ne desem bilmiyorum. Bunu duyunca şüpheye düştüm, acaba biz başka bir yerde miyiz? Bu bahsedilen yüksek binalar ve alış veriş merkezlerini neden görmedik. Örneğin İstanbul’a gelen turist Sultanahmet civarından çıkmaz ve onun için İstanbul odur, Kapalıçarşı, Mısır Çarşısı falan ama biraz kafasını kaldırsa, şehre girerken, boğaz turunda, turistik bölge dışı hakkında da biraz fikir edinebilir. Ben burada şehirlerin modern yerlerine de gitmeye çalıştım. İnsanlara süpermarket sorduk, Yanıt hep “vallahi bilmiyorum” oldu. Her şeye rağmen Chennai bana iklim, çevre, binalar ile daha çok Tayland’ı hatırlattı. Güney Hindistan ile ilgili bende oluşan ilk imaj bu…
Otobüs terminali, modern, büyük bir yapı, ISO 2001 belgesi almış ama bu belgeye otobüsleri dahil etmemişler. Bilet satılan yerlere bakıyoruz, bilet otobüste alınıyor. Chennai’de fazla durmadan Mamallapuram’a (ya da Mahabalipuram) gidiyoruz.
Express otobüsü soruyoruz ama biletçiler “bu otobüs, başka yok” diyor, otobüse biniyoruz, 26Rs. Otobüs dökülüyor ama cep telefonlarını şarj için prizler unutulmamış.
Bir 50 kilometre kadar sahil boyunca güneye gidiyoruz, ama yolculuk iki saat sürüyor. Şehirden çıkmamız bir saat sürüyor. Karayolu temiz, hız yapılmasın diye yola engeller koymuşlar. Limit 40 Km/saat.
Mamallapuram
Tina Blue View’de odamıza yerleştik, plajda bir tur attık, yine bahçeye döndük. “Siz Türk müsünüz?” diye sevinçle bir kız yanaştı, O da bugün gelmiş ve otele kayıt yaptırırken “Turkish”leri görmüş. Türkçesi biraz değişik, İsrailli imiş, Boğaziçi’nde okumuş yani İstanbul Musevilerinden değil. Bir de mesleği, bizim gibi rehber, o da turlar azalınca, üç aylığına Hindistanı gezmeye gelmiş. Güneyden geliyor, akşama bilgi değiş tokuşu için yemeğe sözleşiyoruz. Arzu bir şeyler yazmak için bir kafeye gidince de, birlikte plaja gidiyoruz. Böylece Andaman denizi ile bir kez daha buluşuyorum. Geçen sene karşı kıyıda, epey uzakta, Tayland, Koh Lanta’daydım. İnsanoğlu kuş misali, bir orada, bir burada…
Mamallapuram (Mahabalipuram) ufak bir kasaba, Unesco listesinde bulunan tapınakları ve plajı var. Halk hafiften turizme alışmaya başlamış. Tamil Nadu bölgesinde bulunan tek turistik sahil kasabası, şimdilik. Lonely Planet’te bikini ile denize girmeyin, yerel insanlar garipsiyor yazmış ama bütün Batılılar bikini ile plajda idi. Alışırlar, Türkiye’nin güney sahillerinde ilk zamanlar turistleri taşlıyorlardı. Burada taş oymacılığı gelişmiş. Ustalar ya da heykeltıraşlar, dükkanlarının önünde çalışıyorlar, güzel şeyler ama taşımak sorun. Bol miktarda restoran-kafe var. Bizim hostelin yanındaki Seagulls’da ilk defa temiz bir menü listesine rastlıyorum. Deniz ürünleri, balık ucuz. Akşam, Lonely Planet’in tavsiye ettiği Moonrakers’da yiyoruz ama ben temizlik açısından pek tutmuyorum. Diğerlerini deneyince yazarım.