Dün gece kova ile verilen sıcak suyu ılıtıp duşumu aldıktan sonra biraz fotoğrafları organize ettim ve uyudum. Bugün acelem yok, geç bir vakit otelden çıktım ve köşedeki ilk tuk-tukçu yani rikşacı ile anlaştım, 300Rs. Adı Arun, Hindu ve bugünlerde tanrılar ile arası bozuk çünkü yeni doğan çocuğunun bir eli yokmuş. Bu daha fazla bahşiş için bir numara olabilir. Günahını almayayım. Uyanık ve sempatik bir tip. İlk olarak Bikaner House gidiyoruz. Buradan Jaipur otobüsleri kalkıyor. Gördüğüm kadarı ile “Volvo” servisleri kaliteli ama yer yok. Zaten uyanık Arun hemen “turist bus”ları pazarlamaya çalışıyor.
Orada, nereden aklıma geldi bilmiyorum, “Kemal Atatürk” caddesine gidelim diyorum. Zor da olsa, sora sora caddeyi buluyoruz. Modern bir cadde, bir kaç fotoğraf çekiyorum. Delhi’nin modern bölgesinin klasik Hindistan imajı ile hiç alakası yok. Geniş ve temiz caddeler, modern binalar. Eski Delhi ile karşılaştırınca ayrı bir dünya gibi. Daha sonra Arun’un tavsiyesi ile Başkanlık Sarayına yanaşıp bir kaç fotoğraf da orada çekiyorum. Bu tavsiye daha sonra 50Rs. bahşiş olarak Arun’un yevmiyesine eklendi. Arun beni Kashmir Gate’deki otobüs istasyonuna bırakıyor. Jaipur’a giden turist bus’ları gösteriyor, tavsiyelerde bulunuyor ama o kadar. İş ödeme faslına gelince, çok dolaştığımızdan falan bahsedip yüklü bir bahşiş istediğini hissettiriyor. Sonunda “Sen memnunsan ben de memnunum” diyerek verdiğim 350Rs’i alıyor.
Eski Delhi
Kızıl Kale kapalı, dün görmüştüm, hava sisli, fotoğraf havası yok. Ben de, eski Delhi’nin tipik Chandni Chowk caddesinde yürümeye başlıyorum. İlk olarak Jain inanışı mensuplarının Kuş Hastanesi olarak bilinen tapınakları, köşede… Ayakkabı çıkarılıyor ama aralarında tartışıp çorapları da çıkart diyorlar. Daha sonra içerde çoraplı bir çift gördüm. Yer buz gibi, iç kesimde çanta ve fotoğraf yasak, avluda serbest. Kapıdaki görevliye sırt çantasını bırakıp donmuş ayaklarla, dua edilen bölüme hızlı bir göz gezdiriyorum…
Biraz ilerde Sih’lerin Gurdwara Tapınağı var. Büyük bir yapı, enformasyon merkezine giriyorum. Kafanı örteceksin diyorlar. Tamam diyorum ama ayakları da yıkayacaksın denilince işte orada olayın rengi değişiyor. Bu buz gibi havada, ıslak ve çıplak ayakla böbreklerimi kaybetmemek için “kalsın” diyorum, sıcak bir zamanda gelir, o zaman girerim diye düşünüyorum. Dışarıdan gördüğüm kadarı ile bayağı ilginç bir yer. Sihler asla saçlarını ve vücut kıllarını kesmez diyorlar ama tapınağa, çaydanlıktan verilen suyu duayla içip giren saçı kesik, başı açık insanlar görüyorum.
Hemen bitişikte bulunan Sunehri Camine giriyorum. Cami kapalı, terk edilmiş. Oradan meşhur Cuma Mescidine yürüyorum. Tam bir kargaşa ve kaos, burası bize anlatılan Hindistan. Cami oldukça büyük. Aslında camiden çok, bir geniş iç avlu. Sadece mihrap tarafının üstü örtülü, revak şeklinde. Ancak böyle tarif edebiliyorum. Kadın turistler başı açık giriyorlar. Bir kaç kişi namaz kılıyor. Girişte 200Rs fotoğraf için alıyorlar. Ne fiş var, ne de kontrol. Ben Muslim falan diyorum, yemiyor… “Turkii, herkes verecek” diyorlar. En iyisi kamerayı çantaya koyup girmek.
Camiden bir rikşa ile, motorlu, bir daha bisikletliye kolay kolay binmem, otele dönüyorum. Resepsiyona Jaipur’a otobüs olayını soruyorum. Her sabah saat altıda diyorlar ama aradıkları acentadan otobüs yok haberi geliyor. Sonra, bitişikteki acentaya geçiyoruz. Yarın saat 6’da Shatabdi Expres’i var. Lonely Planet de tavsiye ediyor. Tamam diyorum. 665Rs bayılıyorum. Bilet bulmak zor diyorlar, n’olur n’olmaz…
Tren Bileti
Oradan çıkınca yahu ben niye istasyona gitmedim, turistler için özel büro varmış, bir bakayım şuna diyorum. İstasyon alanına girince üçkağıtcılar kumpasa başlıyorlar…
Önce biri “rikşa ister misin?” diye yanaşıyor, hayır deyince, sanki bana iyilik yaparmış gibi turist ofis sağ tarafta diyor. Aynı rehber kitaplarda yazdığı gibi birinci kat diye de belirtiyor. Aynı numarayı ikinci bir kişi daha yapınca, bir de kocaman yeşil renkli “Booking” tabelasını görünce oraya yöneliyorum. Merdivenin başında biri bilet soruyor, yeni alacağım deyince kapı sağda ama kapalı diyor. Bayram da bahanesi. Beni kapalı demir bir kapıya götürüyor, sonrada bugün ancak acentalardan alabilirsin diyor.
Birine kazıklandık birine daha kazıklanmak istemiyorum ve ana binaya yöneliyorum, zaten dikkatli bakınca mavi “resmi turist merkezi” tabelaları gözüküyor. Bu büro Pazar dahil her gün açık ve sadece turistlere enformasyon veriyor, bilet satışı yapıyor.
Ayın 26’sı akşam 20.30’a Tundla – Varanasi (Agra’dan Varanasi için 25km uzaklıktaki bu istasyona gitmek lazım) biletini alıyorum.Sabah 5.30’da varıyormuş. 931Rs verdiğime göre iyi bir sınıftan aldım. O kadar okudum ama buradaki tren sistemini hala anlamadım. Daha sonra memura, yahu ben bir acentadan ertesi gün için Jaipur’a bilet aldım diyorum, 465Rs. olan fiyatı öğreniyorum. 6TL kazıklanmışım, zaten otele dönüp bileti alınca her ne kadar alt kısmı katlasalar da gerçek fiyatı görüyorum. Memur hafif gülümsüyor, bir dahaki sefere buraya gelirsin diyor. Eh, zaten oradayım ve Varanasi olayını kurtardım…
Delhi’de artık yapacak bir şey kalmadı, gerçi var ama ben gitme moduna girdim. Bu arada hala kahvaltı yapmadım. Mc Donalds “bekpekırı” bozar laflarına aldırmayıp, bir rikşaya atlıyorum ve Janpath caddesine gidiyorum. Peynirli vegetable burger, kola ve patates ile 109Rs. karnımı doyuruyorum. Vegburger gayet lezzetli.
Yemekten sonra biraz turlayıp burada tavsiye edilen Palika Bazar’a giriyorum. Aksaray yeraltı çarşısının acınacak halde olanı. Porno film ve 32GB sahte Kingston USB hafıza satmaya çalışıyorlar. Dünyanın en fakir ülkesi Kamboçya’da bile pazarlar daha kaliteli idi. En azından Pink Floyd DVD’si satmaya çalışıyorlardı. Bir de yine Naş ile karşılaşıyorum, hanutçum her daim karşıma çıkıyor.
Yeniden Pahar Ganj’a yani bölgemize dönüyorum, kıytırık bir kafeye oturuyorum. Zaten fazla seçenek yok. Bir bira istiyorum. Şişe kağıda sarılı, bardak seramik, içini göstermeyecek şekilde. 600cl. Kingfischer birası 90Rs.
Biramı içip sağı solu keserken, ön masaya bir kız oturuyor ve garsona doğrudan “Bir çay alayım” diyor. Türkçe… Ben arkadan hemen klasik cümleyi söylüyorum “Siz Türk müsünüz?”…
Elif’le böyle tanıştık. Rajasthan’dan üzerinden Mumbai yakınlarında bir Ashram’a gidiyor. Ashram, yoga merkezi demekmiş, ben de bir hafta önce öğrenmiştim. Delhi’ye bugün gelmiş. İlk gün bayağı problemli olmuş. Koreli iki kız ve bir Japonla tanışmış vs. Onlarla kalıyormuş.
Elif’le yeniden Janpath’a gidiyoruz. Önce Pizza Hut’ta karınları doyuruyoruz sonrada ona caddedeki turistik dükkanları gösteriyorum, buralarda fazla bir şey yok, yeniden köyümüze yani Pahar Ganj’a dönüyoruz. Bu sefer tanıştığımız kafe’nin karşısındaki Vivek Otel’in çatısındaki yere çıkıyoruz. Burası biraz daha eli yüzü düzgün bir yer. Bira 125Rs ama en azından havadar. Biraz lafladıktan sonra ayrılıyoruz ama bir ihtimal Jaipur’da karşılaşacağız. O Agra’dan oraya geçecek, ben de Agra’dan önce orada olacağım.
Yarın depar saat 5.00, şu an saat 22.40, bugün de böyle geçti. Şimdi giderim otelime, alırım bir kova sıcak suyumu, sonra’da yatar uyurum…
Günün sonucu
İlk fareyi gördüm, fındık cinsi, hem de en modern gözüken turizm acentasında… İlk fili de gördüm, dün aynı yoldan iki kere geçmiştim, bugüne kısmet oldu… Maymunlardan hala haber yok.
Cadde girişinde tertemiz giyimli, pas parlak silahlı askerler var. Tahta bir güvenlik kapısından geçiliyor ama öyle “biip” falan yok. Aramada yapmıyorlar, şekil tamam ama işlevi bilmem… Bir de kum torbalarından, savaş tipi bir siper yapmışlar, saldırı mı bekleniyor ne?… Bunu bir kaç yerde daha gördüm. Mumbai olaylarından sonra bir paranoya durumu var galiba…
Saçını kına ile turuncuya boyayan amcalar var, çoğu bıyıklı, komik görünüyorlar ama onlar için değil sanırım… Bazı çocuklarda boya ile yüzlerine kocaman bıyıklar yapmışlar…