Delhi, turistik gezi

Şu an otelin bitişiğindeki İnternet kafedeyim. Bir saat boyunca bugünkü olayları yazdım. Tam gönderirken bağlantı gitti ve hepsi uçtu. Geçen sene de başıma gelmişti. “gönder” tuşuna basmadan “copy” yapmamanın zararları. Artık önce wordpad’e yazacağım, sonra buraya geçireceğim.

Sabah sekizde kahvaltı için sokağa çıktım. Her yer kapalı. Görünüşe göre burada hayat daha geç başlıyor. Otele döndüm. Bir saat sonra şoför Harun’la buluşacağız, onun yerine hanutçu Naş geldi. Daha sonra Harun’dan öğrendim, adı Nasır imiş. Turistler Müslüman olduğunu anlasınlar istemiyor, sanırım. Dükkanlar yeni yeni açılıyor, ufak bir torba Lays cips aldım. Bu Lays cipslerininde bulunmadığı ülke yok galiba. Naş’a rehber olarak ona ihtiyacım olmadığını söyledim, Harun ile yola devam ettik.

Hümayun Türbesi ile tur başlıyor

İlk olarak Hümayun’un Türbesini ziyaret ettik. Tipik bir İslam mimarisi örneği. Giriş 250Rp. Gezi süresi 1 saat kadar. Türbe de altı köşeli Davud yıldızları var. Geçenlerde İstanbul’da yeni restore edilen bir türbede, sanırım Özbek türbesi, görmüştüm, araştıracaktım. Demek ki buralardan geliyormuş.

Hümayun Türbesi
Hümayun Türbesi

İkinci olarak Lodhi Bahçelerine gittik. Burası benim programda yoktu, geniş bir park içinde yarı yıkık bir cami ve türbe olacak bir yapı var. Rehber olup da rehbere para vermezsen, böyle gördüğünün ne olduğunu anlamazsın. Siz siz olun bu tür yerleri lisanlı bir rehber eşliğinde gezin… Giriş bedava, yarım saat gezi süresi.

Lodhi Bahçeleri
Lodhi Bahçeleri

Üçüncü yer olarak Harun’un önerdiği yine İslam dönemi olan türbeyi pas geçtim ve Kutup Minaresine gittik. Giriş 250Rp. Gezi süresi 45 dakika, yalnız Harun bayağı hızlı geziyorsun dedi. Ben de rehberim neyi gezeceğimi biliyorum dedim. Bu arada önerdiği Kaşmir el sanatları merkezini aynı nedenle reddettim.

Kutup Minaresi
Kutup Minaresi

Kutup Minaresi görülmesi gereken yerlerden, Burada 4. yy’dan kalma paslanmayan bir demir sütun, cami, türbe kalıntıları ve yüksekliği 72.5 metre, taban çapı 14.32m tepe çapı 2.75m olan bir minare var. Galiba dünyanın en yüksek minaresi.

Daha sonra Bahai’lerin meşhur Lotus Tapınağına gittik. Dışarıdan ilginç bir yapı ama, bence, içeri girmeye pek gerek yok. Giriş bedava, süre 20 dakika.

Bahai Lotus tapınağı
Bahai Lotus tapınağı

Bir sonraki durağımız National Müze. Ulusal Bayram nedeniyle yollar kapalı ama yan yoldan müzeye ulaşıyoruz, giriş 300Rp. Fotoğraf için bir 300 rupi daha vermek lazım (iyi ki vermemişim). Rehber kitap, yarım gün ayırın demiş, Haruna bir buçuk saat sonra dönerim diyorum, 45 dakikada göreceğimi görüyorum. Açlık ve yorgunluk daha fazlasına izin vermiyor, Harun gülüyor.

Jantar Mantar’da turu bitiriyoruz. Aslında tam gün anlaşmıştık ama Harun yan çiziyor, Kızıl Kale bugün bayram nedeniyle kapalı, zaten çok kilometre yaptık diyor, ama daha 5 buçuk saat oldu. Dün 8 saat diyorlardı.

Bu arada, gün boyu bana Jaipur, Agra satmaya çalışıyorlar. Fiyat 100 Euro’ya kadar düşüyor ama yok diyorum. Telefonda Nasır ile konuşuyor, “bahane” kelimesini anlıyorum. Bahane uyduruyor diyor, kıl kapıyorum. Jantar Mantar’a geliyoruz. Harun’a 500 rupi artı 100, beğenmeyince de 200 bahşiş veriyorum. Naş beliriyor, turu sana “altın üçgen” alacağın için ucuza verdik, zarar ettim, biraz daha para ver diyor. Oysa dün çok açık konuşmuştuk. Hava sertleşiyor, hemen “adios” deyip kestirip atıyorum ve Jantar Mantar isimli tarihi astroloji merkezine 100Rs giriş ücreti vererek giriyorum. Bunun bir benzeri, daha meşhuru Jaipur’da da varmış.

Delhi'deki Jantar Mantar
Delhi’deki Jantar Mantar

Jantar Mantar 20 dakikada görülüyor. Dev güneş saati falan var. Çıkınca sağdan pazar yerinden kestirme Janpath’a geçmek istiyorum. Artık yine bir hanutçu mu biri beliriyor ve orası tehlikeli çantanı çarparlar diyor. Bu aslında seni öbür köşede bekleyen arkadaşına yönlendirme taktiği. Bir anda yeri hatırlıyorum “Aa, burası dün dolaştığım ve Naş’ın bana yapıştığı yer” diyorum ve normal yoldan devam ediyorum.

Connaugth, ben Konak diyorum, meydanında yiyecek bir şeyler arıyorum. Bu arada iki adımda bir hanutçular beliriyor. Türküm demiyorum, hemen “Kaşmirli Müslüman kardeş” olayına giriyorlar. İspanyolum ve İngilizce bilmiyorum deyince serbest bırakıyorlar. İngilizce demişken kıt İngilizcemle her şeyi hallediyorum, kendimle gurur duyuyorum.

Buranın en modern meydanında yiyecek yer bulamıyorum. Wymp’s (böyle mi yazılıyor) giriyorum ve çıkıyorum. Bir iki lüks yerden sonra, baktım olmuyor, Odeon sineması altında Piccadilly isimli bir yere giriyorum. Bir greek salata (peynirleri ve zeytinyağı var), bir penne makarna (domates ve sarımsaklı), bir kola ve tarçınlı kapuçino için 629Rs ödüyorum. Bahşiş falan 20 TL, bu yemek biraz pahalı oldu. Yemek lezzetli ama yine de ortamdan mı nedir, acaba zehirlenir miyim? diye bir çekince ile yiyorum. Dünyanın en fakir ülkeleri Laos ve Kamboçya’da bile yemek problem olmamıştı, hayret…

Kızıl Kale

Kızıl Kale
Kızıl Kale

Yemekten sonra, Harun kapalı demesine rağmen Kızıl Kaleye gidiyorum. Gerçi biraz şüpheli konuşmuştu. Belki de fazla kilometre yapmamak için yalan söyledi. Biz de İstanbulda yıllardır rehberlik yaparız. Her bayram seyran, Kapalıçarşı, Mısır Çarşısı, müze kapanış saatleri vs. hep sorun olur. Bu sene bir gruba “pazar günleri Mısır Çarşısı kapalı” dedim. Pazar günü önünden geçiyoruz “Aaa, açık”, meğerse ertesi gün bayram diye açmışlar.

Bir rikşaya, (“auto” ya da Tayland gibi “tuk-tuk” da diyorlar), pazarlıkla 60 rupi verdim ve Kızıl Kaleye vardım. Eğer Harun’a güvenip ertesi güne bıraksam Kızıl Kaleyi göremeyecektim. Yarın kapalı imiş.

Kızıl Kale, buranın en önemli tarihi eseri diyebiliriz. Topkapı sarayı kadar bir alanı kaplıyor. Giriş 250Rs. Gezi süresi; ben yarım saatte gezdim ama daha fazla kalınabilir. Saat 4.20′ de tam ışık kaybolurken girdim. Saat beşte artık fotoğraf çekilecek durum yoktu…

Şu an bulunduğum İnternet Kafe’ye dünkü İspanyol kızlardan biri girdi. Onlar ben çıkarken Kaleye girmişler. Hava kararınca ışık gösterisi varmış. İçerde oturma sıraları vardı, Sultanahmet Cami’nde yaptıkları gibi, görülmese de olur bir şey olmalı. Burada saat 18’de hava kararıyor. Daha önce buraya gelmiş ya, kıza akşam ne yapıyorsunuz diye sordum. Oda da kitap okuyorlarmış. İstersen bizimle yemeğe gel dedi. Yok, bugün “bacıtım” doldu, akşama bir şey yemeyeceğim, dedim. Doğrusu geç yedim ve acıkacağımı sanmıyorum, bir de nerede yiyeceklerini bilmiyorum. Delhi böyle; “geçiş noktası”… Bir tane bar var imiş ama pek matah değilmiş.

Kaleden dönüşü motorlu değil “bisikletli rikşa” ile yaptım. Akşam akşam gerçek bir macera oldu. Eleman o sıskalığına rağmen solu kapatıp yapıştırdı. Yokuşlarda biraz sıkıntı çekti. Bayağı da yol varmış, ben yürümeyi düşünüyordum. Fiyatı 20 anlamıştım, acıyıp 50 verdim, meğer 70 demişmiş, son kalan iki yirmiliği de verip helal olsun dedim. Sonra hemen caddenin girişinde fiyatı 125 olan eşofman altı için “son 100’lüğüm veriyorsan ver” dedim. Ik mık etti ama aldım, böylece ben de o son iki yirmiliği kurtarmış oldum… burası işte böyle.. bu arada 20 rupi 60 kuruş.

Gelelim günün yorumuna;

Bugün tüm şehri dolaştım. Daha yollarda fil, maymun, yılan oynatıcısı falan görmedim, fare niyetine de parkta bir kaç sincap var idi. Ha bir de yollarda numunelik bir kaç kutsal inek var. O kadar…

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

2 Yorum

Bir Cevap Yazın