Hyderabad

Hyderabad gezimize sabah dokuz buçuk gibi otelden çıkarak başladık. Mağazalar yada onların da deyişiyle dükkanlar hala kapalı. Hayat Hindistan’da hep böyle geç başlıyor. Mermer caddenin öbür ucundaki Abids meydanına vardık, yavaş yavaş hareketlenmeler başladı. Burada bir de alışveriş merkezi var, ama daha açılmamış.

Salar Jung müzesi

İlk olarak bir auto (rikşa) ile Salar Jung müzesine gidiyoruz. Giriş 150Rs; çantaları ve fotoğraf makinesini içeri sokmak yasak, gişeye emanete bırakılıyor. Müze Yedinci Nizam’ın veziri Mir Yusuf Ali Han’ın dünyanın dört bir bir köşesinden topladığı eşyalardan oluşuyor. Müzede Kanuni Süleyman’ın tuğrasından el yazması nadir kitaplara, Mona Lisa’nın kopyasından özgün klasik resimlere, heykellerden minyatürlere, Dolmabahçe Sarayında bulunan Hindistan’dan gelme pelesenk ağacı dolabın çok daha güzellerinden fildişi koltuklara, Avrupa porselenlerinden Topkapı Sarayında da bulunan Seladon ve Çin porseleni örneklerine, antik halılara dair 35 000 eser var. 50 000 kitap da cabası. Sözün kısası biraz iş olsun zaman dolsun diye geldiğimiz müzeden, ağzımız açık hayran hayran çıkıyoruz.

Chowmahalla Sarayı
Chowmahalla Sarayı

Müzeden Chowmahalla Sarayına gitmek için bir autoya biniyoruz. Bu sıcakta başkası çekilmez. Artık güneyde sayılırız. Delhi’nin, Khajuraho’nun serin havalarına elveda. Dün gece bile bayağı sıcaktı. Sıcak hava biraz koku yapıyor ama anti-parantez belirteyim, Hindistan hala hiç öyle söyledikleri gibi kokulu değil.

Chowmahalla Sarayı

Nilüfer Hatun

İkinci ziyaretimiz Chowmahalla Sarayı; Dolmabahçe Sarayı kadar olmasa da geniş bir alanı kaplıyor. Burada, aile fotoğraflarının olduğu bölümde bizi bir sürpriz bekliyor. Orta masada Hollywood’un 40’lı yıllarından kalma gibi duran fotoğrafta, çok güzel bir kadın var, ismine bakıyorum; Nilüfer Hatun. Hintliye hiç benzemiyor. Hemen aklıma, Kenize Murad’ın hikayesini anlattığı Osmanlı Hanedanından Hindistan’da evlenen annesi aklıma geliyor. Arzu’ya soruyorum, olabilir diyor. Diğer fotoğraflarda Türk Prensesi yazmışlar, son Halide Abdülmecid ve ailesi var, Esra Hanım falan… Tanıtım yazısında “Hyderabad tarihinde hiç böyle güzel bir kadın görmedi” yazmışlar. (Eve dönünce araştırdım, Kenize Murad’ın annesi Selma Sultan, Badalpur Racasıyla evliymiş)

Hyderabad şehri
Hyderabad şehri

Mekke Cami

Saraydan yürüyerek Mekke Cami’ne varıyoruz. Lonely Planet’te kadınlar giremez diyor ama avlu da bir sürü, üstelik başı açık kadın var. Belki de caminin içine giremiyorlar. İçeri çanta ile girilmiyor. O nedenle Arzu dışarıda kalıyor, ben fotoğraf makinesi ile avluya giriyorum. Orada görevli gibi duran biri beni çağırıyor. “Ayakkabıları çıkar” diyor, “Tamam biliyorum” diyorum. Beyaz entarili dayı, yardım eder gibi girişteki mezarları gösterdikten sonra, süslenmiş birinin önünde durup “bahşiş” diyor. Dayıya “bak kardeşim, ben Türküm, sen İstanbul’a gel, camileri gez kimse senden para istemez, bu ne iş” diyorum. Eliyle camiyi gösterip “buyur istediğin gibi gez” diyor. Camiye girip bir fotoğraf çekiyorum. Çıkışta o dayılara “İslam’da temizlik imandan gelir, bu ne pislik” diye ortalığı gösteriyorum. O da “bir iki kişi var temizliyor” diyor ve hemen yanımdan sıvışıyor. Ayakkabıları alırken öbürü yandan “Istanbul, Blue Mosque” ve “bahşiş bahşiş” diyor, ben; “sen gel İstanbul’a, biz Müslümanlardan para almıyoruz” diyorum ama zaten hazırladığım 10 rupiyi de ayakkabılara bakan kadına veriyorum.

Charminar
Charminar

Charminar

Son durak, Charminar, yani dört minare, şehrin sembolü. İkinci kata çıkış 100Rs. Arzu aşağıda bekliyor, ben çıkıyorum. Burası cami kısmı imiş. İçeride gezen insanların çoğu nedense merakla elimdeki fotoğraf makinesine bakıyor. Benim sıradan kompak Fuji’ye profesyonel DSRL muamelesi yapıyorlar. Yukarıdan bir kaç fotoğraf çekip iniyorum..

Laad Bazar bölgesinde yürüyoruz, kumaş satıcıları, parfümcüler ve kuyumcular, renkli bir pazar. Satıcıların çoğu Müslüman. Ayakkabıcılardan Arzu terlikimsi bir deri ayakkabı alıyor, sadece 7 lira. Fatih, Çarşamba mahallesi esnafına benzeyen parfümcüye “İspanyoluz” diyoruz, hem güzel bir fiyat  hem de bana ufak bir hediye yapıyor. Çocuğun günahını almayayım ama şimdiye kadar olan tecrübelerimden “Türküz” deseydik, “Müslim bradır” der, geçirmeye kalkardı.

Parfüm satıcısı
Parfüm satıcısı

Laad Bazar’dan bir auto ile Abids meydanına geliyoruz. Alışveriş merkezi açılmış, üst-baş aramasından geçip giriyoruz. Burada tatsız tutsuz bir pizza yiyoruz. Sonra süpermarkete girerken, yine üst-baş araması yapılıyor. Evet sonunda bir süpermarket bulduk. Arzu da ped buldu ama kasalarda bir sorun var, bekliyoruz, baktık olmuyor, aldıklarımızı bırakıp çıkıyoruz.

Chennai yolunda

Tren saati yaklaştı, otelden çıkıyoruz. Dün girişte bin rupi depozit almışlardı. 600 rupi, artı yüzde 5 düşüp kalanını alıyoruz ve yakın olmasına rağmen bir auto ile istasyona varıyoruz.

Tren tam saatinde 18.30’da Hyderabad’dan çıktı, biz bileti Secunderabad olarak almıştık, ama fark etmiyor, bir durak önce de binilebiliyor. Yarın sabah sekiz gibi Chennai yani Tamul Nadu eyaletinde olacağız.

Cami civarından bir görüntü
Cami civarından bir görüntü

Hyderabad’ta buranın en eski yerleşim yeri Golconda Kalesi ve modern kısım Secunderabad’ı göremedik. Aslında burası ziyaret planlarımızda yoktu ama iyi ki bir mola vermişiz. Burada daha önceki yerlerde her an musallat olan anutçular yok. Modern bölgede tuk-tukçular taksimetre bile çalıştırıyormuş. Evet her şehirde rikşa yani autolarda taksimetre var ama daha bize çalıştıranı denk gelmedi.

Osmania Bazaar
Osmania Bazaar

Hyderabad şehrinde önemli bir Müslüman nüfus olduğu kara çarşaflı kadınların bolluğundan anlaşılıyor. Bu sabah sarili ve çarşaflı iki genç kız arkadaşın fotoğrafını çekemedim, güzel bir kare kaçırdım. Şehir daha önce bulunduğumuz yerlere göre daha temiz sayılır. Bir ara elimdeki muz kabuklarını atacak yer bulmadım. Mesela Varanasi’de olsa yere attıktan iki dakika sonra bir inek gelip onları yerdi. Caddelerde inek, maymun falan da yok. Bu son notları da ekleyip bu yazıyı bitireyim.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Bir Cevap Yazın