Bugün Eduardo yan çizince Elif ile Jaipur’un tarihi ve turistik eserlerini görmeye çıkıyoruz. İlk durak Hava Mahal, tahmin ettiğim gibi sabahleyin ışık mükemmel. Akşamları güneş arkaya geçiyor. İkinci sırada City Palace yani Şehir Sarayı var.
Kestirme bir yol ararken, Hava Mahal’ın arkasındaki girişine geliyoruz. Orada duran iyi giyimli bir adama sarayı soruyoruz. Adam, haritadan anladığıma göre ters tarafı gösteriyor. Biz nasıl olur diye düşünürken, isterseniz taksi ile götürürüm diyor, beş lira gibi bir şey istiyor. Üç kağıdı anlayınca, haritaya göre, tahmin ettiğimiz yöne ilerliyoruz ve çok yakında bulunan sarayı buluyoruz.
Saray’da bir numara yok ama Jaipur’da da başka yapacak bir şey yok. Sarıklı muhafızlara dikkat, poz veriyorlar, kazara fotoğraflarını çekerseniz, hemen “bahşiş” diye yanaşıyorlar.
Amber Kalesi
Saray’dan çıkınca şehrin en önemli eseri Amber Kalesini görmeye gidiyoruz. Gariban bir rikşacıyı 50 rupiye gitmeye kandırıyoruz. 11 kilometre yol. Sonra acıyıp 70 rupi veriyoruz. Dönüşte ne yapsak 150’den aşağı olmuyor.
Saray gerçekten muhteşem. Buraya gelen herkesin görmesi gerekir. Yukarı fil ile çıkıyoruz. Böylece ömrümde ilk defa file biniyorum. İki kişi 550Rs. Bazı kitaplarda okuduğum yaya çıkmanın maymunlar ve dilenciler yüzünden zor olduğu zamanlar ise galiba tarih olmuş. Düzenli basamaklar yapılmış. Etrafta maymun falanda kalmamış. Sabahleyin eli sopalı bir polis yılan satıcılarını kovalıyordu. Yani imaj düzeltme çalışmaları dünyanın her yerinde aynı şekilde görülüyor.
Günlerden pazar ve resmi bayram olduğundan kale tıklım tıklım. Üç buçuk saate yakın kalede kaldıktan sonra Evergreen’e dönüyoruz. Akşamda Eduardo’yu da alarak yine yürüyerek şehir merkezine gidiyoruz ama dönüşte “yeter, artık bu kalabalıkta daha fazla yürümem” diyorum ve son gün arkadaşlarıma bir rikşa hediye ediyorum. Yarın herkes başka bir yöne gidiyor.