Bu sabah sıcaktan dolayı yarım uyku ile kalktık. Ben dışarı çıkıp güneşin doğuşunu izledim. Bu arada köy halkı da kalkmış, iki kıyı arasında, uzun bir sopa ile idare edilen uzun ve dar bir kayıkla yer değiştiriyordu. Hatta gece kıyıdan kıyıya sohbet bile ediyorlardı. Aşçımız kahvaltımızı hazırladı. Güzel bir kahvaltıdan sonra kanalların buğulu görüntüsü altında morallerimiz düzelmiş bir halde kıyıya vardık.
Dün bizi götürmesi için anlaştığımız rikşacı ortalıkta yoktu. Gerçi biz de saat 9’da, dün sözleşilenden yarım saat önce kıyıya varmıştık. Yola çıkıp bir rikşa bulup hemen otobüs garına yöneldik.
Tam vardığımızda Kottayam otobüsü kalkıyordu. Kumily’e direkt vasıta olmadığından önce oraya gidiyoruz. Otobüs, klasik külüstür belediye otobüsü… O nedenle de ucuz…
Yol boyunca, kanalları izledik. Bu arada Kerala eyaletini biraz daha tanıdık. Gördüklerimiz, yol boyunca bulunan lüks villalar. Çoğunun önlerinde pahalı otomobiller. Bir iki tane olsa, diyeceğim, normal, her yerde zenginler var. Ama bunları Kottayam’a kadar değil sonra da Kumily’e kadar aynı sıklıkta da gördük. Dağlık bölgede daha azdılar, doğal olarak.
İkinci sık görülen şey, kiliseler. Bazıları oldukça yeni ve büyük. Bir de buranın Hristiyanları, Hindu ve Budistlerden kopya çekmişler. Yol kenarlarına bir kule şapel yapmışlar, dua yeri olarak hizmete sokmuşlar. Yol boyunca bir kaç tane de cami gördük. Hindistan’da gördüğüm tüm camilerin adı, istisnasız “Cuma mescidi”… Bir tanesi, yeşil-beyaz gerçekten güzel bir cami idi. Ama geç kaldım, fotoğraf çekemedim.
Kottaylam’a varınca, Kumily otobüsü aradık. Yine sırt çantalılar kardeşliği topluluğu oluştu. Kızın biri feci hasta idi. Sanırım gıda zehirlenmesi. Fransız çocuk o kargaşada tam kalkarken Kumily otobüsünü buldu da doluştuk. Bu arada İngiliz bir hatun vardı, bizimle gelecekti, geç kaldı. Otobüsü kaçırdı, üzüldük.
Otobüste cam yok ama katlanan perde var. Bir anda havada sıvılar uçuştu, millet kepenkleri kapatmaya başladı. Meğer kız camdan kusuyormuş. Kız en önde, biz en arkadayız ama bir kaç damla bize ulaştı. Daha sonraki “kepenk, kepenk” uyarılarında daha seri davrandık. İlk kusanın İngiliz kız olması iyi oldu, bakterileri ne de olsa Avrupalı, yerel bakterileri suratıma yemek istemezdim doğrusu. Bunu Arzu’ya belirtince de “kapat bu konuları” uyarısını aldım.
100 kilometrelik Kumily yolu 3 buçuk saat sürdü. 900 metre rakıma çıktık. Otobüs yolculuğunun nasıl olduğunu anlatmak istemiyorum, ama oldukça eğlenceli olduğunu tahmin edersiniz. Eğer bu tür ülkelerde otobüs yolculuğu yapmamış iseniz, asla tahmin edemezsiniz.
Kumily’de ilk olarak Lonely Planet tavsiye ettiği hostele gittik, yer yok idi ve olsa da pahalı idi. Sonra Paradise çevresine gittik. Burası da 1000 rupilerden kapı açıyordu. Sonunda bir amca kendi yeri için çağırdı, 300-500 daha fazla vermem deyince. Gel bakalım, benim yer pahalı ama yanda biraderin yeri var 300’e olur dedi. Gerçekten temiz ve serin, evet serin bir odaya yerleştik. Sıcak suyu ve TV’si de var üstelik. Şimdilik Kumily’deyiz. Burada ne mi göreceğiz… O da yarına…