Güneşin doğuşunu görmek için sabahın karanlığında, saat altıyı çeyrek geçe, Mihal ile buluşup plajın hemen yanındaki Shore tapınağına gittik. Her yer kapalı, sokaklarda sadece köpekler var. Tapınağa yakın sokakta insanlar yavaş yavaş kalkmaya başlamış. Tapınak saat altıda açılıyor, giriş ücreti 250Rs. Bu fiyata Five Rathas tapınağı ziyareti de dahil.
Geçen sene bu vakitler Tayland’da Koh Lanta adasında Andaman denizinde güneşin batışını izliyorduk. Bu sene kilometrelerce ötede, karşı tarafta doğuşunu…
Arjuna’s Penance
Ana caddeye çıkıp otele dönerken, otobüslerin hemen arkasında bazı tapınaklar dikkatimi çekiyor. Yaklaşınca burasının kayalara oyulmuş Arjuna’s Penance dedikleri meşhur yer olduğunu anlıyoruz. Aslında Richard mutlaka görün dediği için gitmeyi düşünmüş ama akşama bırakmıştık. Fakat, ışık sabahleyin fotoğraf için çok güzel. Bu kadar yakın olduğunu da tahmin etmiyorduk. Daha kimsecikler yokken yanaşıp bir kaç fotoğraf çekiyoruz. Burada görecek daha çok şey var, onları da öğleden sonraya bırakıyoruz.
Hostele dönüp biraz uyuduktan sonra Arzu ile kahvaltı için sahile iniyoruz, Mihal ucuz bir yer söylemişti ama orada kimse yok, Neredeyse öğlen oldu. Richard’da geliyor. Searock’ta kahvaltıya başlıyoruz. Mihal geliyor, ama bizimle oturmuyor, bitişikteki ucuz bulduğu yerde kahvaltıyı tercih ediyor.
Arzu tren işleriyle uğraşmaya gidiyor, ben de Mihal ile denize. Buraya turistler yeni gelmeye başlamışlar, o nedenle civarın erkek kısmısı plajda tur atıp beyaz tenli, mayolu hatunlara öküz-tren misalı bakarak dolaşmayı pek seviyorlar. Yanımıza bir genç yaklaşıyor ama bu sefer geçmeyip yerleşmeye kalkıyor. Mihal hemen tişörtünü giyiyor, derken, uzaktan plaj satıcılarından biri elemana bağırarak yanımızdan uzaklaştırıyor. Mihal, önceki gün, Hintlilerden birisini kayıkların arasında ulu orta masturbasyon yaparken görmüş. O nedenle biraz rahatsız oluyor ama genel durum öyle çok da rahatsız edici değil, yani buraya denize girmeye gelenler o kadar da korkmasın. Biz gezginler bazı şeyleri abartmayı seviyoruz.
Ganesh Ratha
Saat 16 gibi deniz faslını bitirip, Mihal ile tapınak turlarının devamını gerçekleştirmeye Ganesh Ratha’ya gidiyoruz. Burası ana caddenin arkasında bir park alanı gibi. Dev kaya bloklarından oluşmuş bir alan. Bu kayaları kah oyup tapınak, kah parçalayıp dini heykeller yapmışlar. Gezmesi zevkli bir yer… Krishna’s Butterball dedikleri dev kaya, yumurta şeklinde, hafif yamaçta kalmış, millet altına girip Atlas misali kaldırıyormuş gibi yapıyor.
Parkta hafiften kayboluyoruz ve arka taraftan Deniz Fenerinin bulunduğu yere yaklaşıyoruz. Tırmandığımız kaya maymun kaynıyor. Yeni doğmuş ufacıklar da var. Bir anda ufakların yedi sekiz tanesi etrafımı sarıyor, ne yapacağımı şaşırıyorum. Elimdeki pet fanta şişesini biraz uzağa atıyorum. Birisi hemen koşup ganimeti ağzıyla açmaya çalışırken öbürleri dağılıyor. Asıl korkum anneleri falan gelir çünkü yandan yandan bizi seyrediyor. Mihal hiç bir şey olmazdı diyor ama neme lazım, hazır pet şişenin peşindelerken maymunlu bölgeden uzaklaşıyorum. Aslında çok güzel fotoğraflık bir durum vardı ama parlak şeylere meraklarını bildiğimden kamerayı çıkarmıyorum.
Five Rathas
Sonunda park bitiyor, büyük heykel atölyelerinin bulunduğu bir alandan geçerek, beş dakika bir yürüyüşle, sabah aldığımız biletin içerdiği Five Rathas tapınağına gidiyoruz. Burası turistik bir bölge olarak düzenlenmiş, bir sürü dükkan var. Yine kayadan yapılmış dev heykeller ve tapınaklar. Mihal buradaki fil heykelinin Hindistan’ın en büyüğü olduğunu söylüyor…
Tren işleri
Mamallapuram’dan tapınakları ile meşhur Madurai’ye gitmek istiyorduk ama trenlerde yer yok. Zaten söylüyorlardı, güneyde rezervasyonları erkenden yaptırmak lazım diye. Buraya yakın yerler var, Punducherry falan gibi ama güneyden gelenler oralarda pek bir şey yok dediler. Biz de Kerala’ya gitmeye karar verdik. Arzu, kısa adı Trivandrum olan bir yere, ayın 7’sine bilet almış ama W3-4, bekleme sırasındayız. Zaten bu hemen hemen tek seçenekti. Bir başka seçenek, otobüsle gitmek, güneyde trenden daha modern oldukları bile söyleniyor. Arzu’ya “önce bir treni deneyelim, olmazsa bakarız” dedim.
Hostelde görevliye farelerden söz ediyorum, “bir 50 rupi ver, zehir alayım” diyor. Zehirlerin ikisini sağa sola yerleştiriyoruz. Akşam yemekten döndüğümüzde zehirler yok olmuş. Ama ertesi sabah yine yer değiştiren çöplerden fare hareketleri olduğunu anlıyorum.
Akşam yine dünkü dörtlü Lakshmi Otelin restoranında yiyoruz. Mihal ucuz ve güzel olduğunu duymuş. Bu ucuz ve güzel yerleri en iyi bilenler, her zaman, İsrailliler ve Avustralyalılardır. Arzu ile ortak, Coconut Fish diye kocaman bir balığı 300 rupiye alıyoruz. Gerçekten lezzetli bir balık. Tavsiye ederim.