Bugün hostel değiştirdik. Kaldığımız yere üç günlük ödemiştik, Dün bir gün daha uzatmak isteyince, rezervasyonları varmış, olmadı. Arzu da Ramakrishna hostelde yine 350 rupiye bir oda ayarladı. Burası da fena değil, otel gibi, en azından fare yok.
Bugün doğum günüm, sabah yine Searock’ta bir kahvaltı, yine Mihal göründü, üzerinde ay-yıldızlı, Türk bayrağı tişörtü. Ve yine bizimle kahvaltı etmiyor, bitişikteki ucuz yere gidiyor.
İsrailli bir kızın Türk bayraklı tişörtle dolaşması, Türkiye’de ki son olaylardan sonra bana bayağı ironik geliyor. Ama buralarda kimse Türk bayrağını tanımıyor. Ona sürekli “Pakistan, Pakistan” diyorlarmış, sadece Hampi’de bir Türk gezgin “Türkiye’de bulundunuz mu?” diye sormuş.
Arzu’ya, hoşuna gideceğini düşünerek, dün gezdiğim Ganesh Ratha bölgesini gezmeyi öneriyorum. Yeşillik, park, kayalar hoşuna gider biliyorum. Bugün okuların gezi günü galiba, ortalıkta bir sürü öğrenci var. “Hello, what’s your name” demeyi ve el sıkmayı çok seviyorlar. “And, what’s your name” deyince daha bir mutlu oluyorlar.
Bu sefer geziyi normal yoldan yapıyorum, dün görmediğim iki tapınağı daha görüyorum. Deniz Feneri bölgesinde maymunlar yok. Ziyaretçi çokluğu onları kaçırmış anlaşılan.
Öğleden sonra Arzu ile denize gidiyoruz. Biraz alış veriş yapıyoruz. Yolda Richard, Mihal ve İsrailli kız üçlüsünü görüyoruz. Buraya 50 kilometre mesafede bir kuş alanı varmış. Dün kararlaştırdıkları gibi orayı görmeye gidiyorlar. Bize de önermişlerdi, ama ilgimizi çekmedi. Daha doğrusu, kaliteli, zumlu bir fotoğraf makinem olsa giderdim. Zaten Richard söylüyor, gerçek kuş cenneti Mumbai taraflarında bir yerdeymiş.
Akşam, doğum günüm vesilesi ile, yine Laskhmi’de yemek için sözleşiyoruz. Saat 20.00’ye kadar bekliyoruz, bizimkiler gelmiyor. Ya gelemediler, yada bizi ektiler. İnsanlar buralarda uzun süreler dolaşıyorlar ve her gece pahalı yemek istemiyorlar. Neyse sonunda Arzu ile yemeğe başlıyoruz. Ben yine balık diyorum, 200 rupiye büyük bir fileto kesiyorlar. Bugün değişik bir balık deniyorum. King Fish Snapper, daha tatsız tutsuz, tipik bir okyanus balığı, bunun Red Snapper olanlarını geçen sene Tayland’da yemiştik. Ama balığı güzel pişirmişler, biraz yavaş ve geç oldu ama güzel oldu.
Otele dönüyoruz, yatıyoruz. Saat gece on biri geçiyor, uyku arası dışarı da Türkçe konuşan birileri var. Mihal bizi arıyor, hosteli dün söylemiştik ama odayı bilmiyor. Otobüs bulamamışlar, daha yeni gelebilmişler. Doğum günü yemeğine gelemedikleri için üzüntülerini bildirmeye gelmişler. İyi ki değiştirdiğimiz hostelin adını söylemişiz. Mihal çektiği kuş fotoğraflarını gösteriyor, güzel kareler var. Yani, en azından şöyle geçen sene taşıdığım gibi, 400mm zumlu orta karar bir fotoğraf makinesi olsa gitmeye değer gibi. Ertesi gün kahvaltı için burada gerçek kahve yapan tek yerde (Natulius’tan bir önceki yer) sözleşiyoruz ama Mihal, “ben yine ucuz yerime giderim, artık dağlara gidiyorum, bir daha denizi göremeyeceğim” diyor. “Sonra size katılırım” diye de ekliyor.