Sabah tam odadan çıkarken yan odada kalan kız da kapıyı açtı, elinde bir kahvaltı tepsisi “bunu nereye koyuyoruz” dedi. “Bilmiyorum” deyince “kahvaltı yapmıyor musun?” diye sordu. Böylece oda ücretine kahvaltının dahil olduğunu öğrendim. Kızın verdiği numarayı aradım ve kahvaltım odaya geldi.
Otelden çıkınca Fil adasına gitmeye karar verdim. Teknenin kalkmasını beklerken yalnız bir kız geldi. Ben “bu komşu kız mı?” diye şüphedeyken selam verince Mariana ile tanıştık. Moldovyalı, Moskovada yaşıyor. Onun Hindistan’da ilk günü, dün gece gelmiş. Dünyayı epey bir gezmiş.
Fil adasına gidiş bir buçuk saat sürdü. Kayalara kazılmış tapınakları en fazla bir saatte gezdik ve öğlen olmadan dönüş için tekneye bindik. Teknede bir rehber kıza “nerede bir süpermarket bulabileceğimi” sordum. Türkiye’den ve rehber/meslektaş olduğumu öğrenince hemen ilgilendi. Bir ara inşallah deyince adını sordum, Müslümanmış. Böylece ilginin nedenini anlamış oldum. Ben de bu yakınlıktan istifade, havalimanı ile ilgili bir kaç şey sordum. Hemen bir arkadaşını telefonla aradı ve beni bilgilendirdi. (Amma velakin, Duty Free’de rupi alınıyormuş dedi ve beni yanılttı, o Hintli vatandaşlara mahsus imiş. Olsun, iyi niyeti yeter.)
Tekneden sonra rehber kızın tarif ettiği süpermarkete gittik ama aradıklarımı pek bulamadım. Sonra Mariana döviz bozdurmak istedi ama ne mümkün. Bir kaç bankaya girdik. Mumbai’nin göbeğinde sadece bir banka bozuyor ve onun da sistemleri çökmüş. Karaborsaya da güvenilmez. Sonra şehirlerarası otobüs bileti için bir belediye otobüsü durağı görevlilerine “terminale nasıl gideriz?” diye sorduk, nihayetinde herkese eğlence olduk. Yarım saat sonunda anlaşamadan ayrıldık.
Sonrası otele döndük. Uçak sabahın beşinde kalkıyor. Odayı akşam 18’e kadar tutmuşum. Tüm gece sırt çantası ile ne yapacağımı bilmiyorum. Mariana “benim odaya bırakabilirsin” deyince üzerimden büyük bir yük kalktı. Son hazırlıklardan sonra odayı boşalttım ve saat 18 olayı önemini yitirince Mariana ile şehri gezmeye çıktım.
Önce taksi ile Hacı Ali Cami’ne gittik. Burası camiden çok bir dergah. Tasavvuf müziği yapan müzisyenler ilginçti. Bir de ziyaretçiler arasında epey bir Hindu vardı.
Sonra yakında bulunan buranın en önemli Hindu tapınağına gittik. Bu Hindu tapınakları bana pek ilginç gelmiyor. O nedenle içeri girmedim. Dışarıda Mariana’nın ayakkabılarına göz kulak olurken ziyarete gelenlerin fotoğraflarını çektim.
Tapınaktan sonra taksi ile “Dhobi Ghat” denilen dünyanın en büyük “canlı” çamaşır makinesini görmeye gittik. İlginç bir yer ve Mumbai’ye gelenlere, bir göz atmalarını tavsiye ederim.
Mumbai’de önemli bir İran asıllı topluluk var. Bunlar çok eski bir din olan zerdüşt (mazdeizm/mecusi) dinine inanıyorlar. Hindistan’ın ve dünyanın en zengin adamlarından Tata’nın sahibi de bu topluluktan. Ölüleri kuşların yemesi için, Anadoluda, eski Likyalılarda olduğu gibi, yüksek yerlere koyuyorlar. Orayı görmeye çalıştık ama girmek yasakmış.
Sonra ben süpermarket aramaya devam ettim. Çünkü oldukça modern bir mahalledeyiz. Bir kaç kişiye sorduk. Anladım ki burada süpermarket kelimesinin anlamı bilinmiyor. En sonunda 10 yıldır burada yaşadığını söyleyen bir Avrupalı hatuna sorduk. Güldü ve “yok” dedi. 10 kilometre uzakta bir Mall varmış. Ancak orada bulabilirmişiz. Şimdi bazıları “yahu kardeşim ne yapacaksın süpermarketi” diyebilir. Çünkü, normal bir süpermarkette yerel insanların yediği ürünler, baharatlar, üzerindeki gerçek fiyatları ile bulunabilir. Turistik Masala almak istemiyorum ama görüyorum ki imkansız… (Arzu gelince öğrendim; Central Tren istasyonu yakınlarında, Bellasis Road, büyük bir alış veriş merkezi varmış. Hintli rehber kız orayı uzak diye söylemedi herhalde)
Artık akşam oluyordu. Colaba turistik bölgesine belediye otobüsü ile geri döndük. Otobüse binmek Mariana’nın fikri idi, ucuz ve çabuk bir şekilde otelin kapısına kadar geldik. Otobüs dökülüyor ama içinde iki tane LCD TV var. Bu Hindistan çelişkileri bitmez.
Colabaya dönünce kız otele gitti, ben de alış verişe. Bir saat dolanıp, bir kaç tişört, kaju fıstığı ve baharatlar falan aldım. Vakti ezmek için bayağı yavaş hareket ediyorum. Sonra tekrar Mariana ile buluştuk. Yolda herkesin gözü varla yok arası, süper bir mini etek giyen Mariana’da. Önce bir kafede ona gideceği yerler hakkında bilgi verdim. Sonra Cafe Mondegar’a geçip bir şeyler yedik. Bu kafenin müşterileri turistler ve modern Hintliler. Ortam, tam bir Beyoğlu ortamı. 45. günde nihayet Hindistan’ın modern yüzünü tanıdım. Bir bira, en ucuz 170 rupi ve genç insanlar şişe şişe içiyorlar. Bunun anlamı paraları var. Mini etekli Hintli kızlar da görmek mümkün. Burası Hindistan için bir başka dünya. Mariana’ya “böyle bir yeri, Mumbai’den ayrıldıktan sonra asla göremeyeceksin” diyorum ama bana hala pek anlamış gibi gelmiyor.
Neyse, öyle böyle derken saati 23.30 yapıyoruz. Kızcağızın da uykusu geldi, yol yorgunu. Otele gidip sırt çantasını alıyorum ve şu an bulunduğum İnternet kafeye geliyorum. Burası gece saat bire kadar açık. Burası kapanınca bir taksi ile havaalanına giderim. Sanırım 300-350 rupi bir şey tutuyor. Uçak sabaha doğru 5.15’te kalkıyor. Türkiye-Hindistan saat farkı: 3 buçuk saat
Türkiye’ye dönünce, bu son günler ile yazdıklarımı bir daha gözden geçirmeyi planlıyorum. Umarım okuyanlar bir şekilde yararlanmışlardır. Eksik kalan şeyleri bilahare tamamlamayı düşünüyorum.
Evet bir seyahat daha bitiyor, darısı yeni yolculuklara…