Sabah 7.30’da Munnar otobüsü ile Kumily’den ayrıldık. Yolun ilk yirmi kilometresini tam bir saatte aldık. Yolda yine süper lüks villalar, bu dağ başında neden böylesine gerek var dedirtecek büyüklükte, bazısı Ortodoks, kiliseler. Büyük kiliseler derken İstiklal caddesinin girişinde bir Rum Kilisesi var ya, işte o büyüklükte… Otobüse bir sürü öğrenci doluştu, bir kaç tanesi yolda, çoğunluğu ufak bir köyde indi. İlk yirmi kilometreden sonra asfalt daha bir düzgünleşti, ama otobüsün ancak sığdığı, virajlı bu yolda Munnar’a varmamız tam 5 saat aldı. Yani 106 kilometrelik yolu 5 saatte aldık. Yol boyunca manzara müthişti.
Köylerde ve hatta yol boyunca kızıl bayraklar asılı. Yolun ilk bölümünde kakule (cardamon) bahçeleri, Munnar’a yaklaştıkça çaylıklar görülüyor. Burada dikkatimi çeken iki nokta, bizde çaylıklarda gölge yapıyor diye pek ağaç barındırmazlar ve bu kadar yüksek rakımda çay olmaz, yaklaşık 1500 metredeyiz. Ayrıca çevrede bol miktarda ormanlık bölge var.
Munnar’a varınca FoodCourt restoranda bir şeyler yedik. Bir rikşacı “pahalı, gitmeyin” diye bizi uyardı ama temiz bir yere benzediği için bu rikşacı kardeşimizi kâle almadık. Sonra ben kalacak bir yer bulmak için yola koyuldum. Sevgili Lonely Planet rehberimiz kalınabilecek yerleri şehrin iki kilometre dışında göstermiş. Oraya kadar yürüdüm. JJ bilmem ne dolu idi, hemen yanındaki Green View’de ise sadece girişte penceresiz ama sıcak sulu bir oda var idi. Otelci 450 istedi 400’e fit olduk. Önce pahalı geldi ama sonra kayıtları yaptırırken, 400 rupiye kaldığınızı kimseye söylemeyin diye tembihleyince, demek ki o kadar da değilmiş diye düşündüm. Neyse bir rikşa ile gidip, Arzu’yu beklediği restorandan aldım. Odamıza yerleştik.
İlk iş hemen yakında bulunan resmi turizm bürosuna uğramak oldu. DTPC’den yarın için bir tur aldık. İki seçenek var. İlki 250Rs, ikincisi 300Rs. Biz ilkini seçtik, zaten ikinciye daha kimse kayıt yaptırmamış. Tur sabah 10 ile akşam 18 arası, neye benzediğini yarın yazarım…
Sonra bir rikşa ile Mamaplapuram’da tanıştığımız Mihal övdüğü için Tata Çay Müzesine gittik. Aslında dünkü çay fabrikasından sonra burası gereksizmiş. Girişi 75Rs. Sonra bir buçuk kilometre yürüyerek şehir merkezine döndük. Burada yapılacak pek bir şey yok. Sadece bir dükkandan, bir kullanımlık poşetlerde satılan şampuanlardan aldık. Adam önce yanlış hesapladı. Sonra biz düzeltince aradaki farkı almadı. İsmimizi sordu, biz de ona sorduk, mesele anlaşıldı. Sevgili Amir Muhammet kardeşimiz Türkiyeli olduğumuzdan bize kıyak geçmiş.
Burada ya da diğer uzak doğu ülkelerinde bu tek kullanımlık şampuanlar, deterjanlar hem ucuz hem de seyahat edenler için büyük kolaylık sağlıyor. Deterjan, 1Rs, şampuan 1.5Rs.
Hostele dönünce etrafta iyi bir restoran var mı? diye sorduk. Bulunduğumuz yerden bir kilometre kadar ötede, şehir dışına doğru bir tane olduğunu öğrendik. Kumily’deyken, Munnar’dan gelenler “yemek yenecek bir yer yok” demişlerdi. Royal Treat, lüks bir yer, bu nedenle olacak, bir çok backpackers binayı görünce içeri girmiyordur. Ama fiyatlar gayet makul. Servis süper ve temiz bir yer. Ben geçen günkü Hindistan cevizi sütünde pişirilen Fish Moiley’den yedim. Bu sefer köri yaprakları koydurmadık. “No spaysi” deyince abartmışlar hiç acı koymamışlar. Karabiber eklemek zorunda kaldım ve sos daha da bir lezzetli oldu. Arzu’da spagetti istedi. Onun domates çorbası biraz tatlı idi, benim Fransız soğan çorbam ise mükemmeldi. Spagetti’de sıfır acısız geldi. Sonuç olarak bu yediklerimiz, artı ekmek niyetine nan dedikleri sade gözleme, iki kola… hepsi için 350 rupi. (12TL) hesap ödedik. Şimdi yol üstündeki İnternet Kulübede bu yazıları yazıyorum. Bugün de böyle geçti.