El Jem ve Matmata

Sabah, ilk işim sıcak suyu kontrol oldu, her şey yolunda. Su süper. Bugün, saat sekiz treni ile güneye inmeye devam ediyoruz. Bu sefer taksi tutmadık, gara yürüyerek gittik. Beş dakikalık bir yol. Bir saat sonra da Roma’daki Colosseum’um bir benzerinin bulunduğu El Jem’e vasıl olduk. Buraya da Colosseum diyenler oluyor ama o Roma’da bulunanın özel adı, karıştırmayalım.

Önce sırt çantalarını emanete bırakmak için yer aradık. Tren garı emanete alıyordu ama görevli sadece belli saatlerde orada oluyordu. Bu bize uymadı, ben gidelim dükkanlardan birine bırakalım, esnaf adam halden anlar dedim. Arzu karşı çıktı, yürürken bir yandan mevzuyu tartışıp, bir yandan da uygun bir yer aradım. Ama dükkanlar o kadar küçük ki, adamlar zor sığıyorlar. Biraz yürüyünce, anfitiyatro hemen sokağın sonunda tüm heybeti ile ortaya çıktı. Etrafta büyük kafeler var. Garsonlardan biri davet etti, “sırt çantaları” dedim. Olaya hakimler, hemen içeride bir yer gösterdiler.

Anfitiyatro’nun girişi yedi artı bir dinar. Oldukça iyi korunmuş. Muhteşem bir yapı. Bu arada yazın turlarda beni hasta eden bir olayı açıklığa kavuşturayım. Efesi gezerken gerek yerli, gerek yabancı turistlerden bol bol anfitiyatro lafını duyuyorum. Efes, Aspendos ve benzerlerinde bulunan yerler, sadece tiyatrodur. “Anfi” çift demek. Yani böyle iki tiyatro tam daire olunca oluyor “anfi-tiyatro”, duble-tiyatro yani… Sonra gelsin aslanlar, gladyatörler vesaire…

İçeride fotoğraflarımızı çektik, meslektaşımız, bizim gibi İspanyolca rehber Matmati ile muhabbet ettik ve ziyaretimizi tamamladık. Burada bir de müze varmış, kendimizi emanet ettiğimiz garson arkadaş uyardı ve uzak değil dedi. Arzu kafede oturmayı tercih etti, ben ise ufak bir tereddütten sonra müzeye gittim. Aslında pek de yakın değilmiş. Bir yirmi dakika yürüdüm ama değdi. Biz Antakya Müzesini dünyanın en zengin ikinci mozaik müzesi diyoruz ama el Jem müzesi de ondan aşağı sayılmaz. Bizde depolarda daha fazla eser olabilir ama sergilenenlere bakmak lazım. Müze, eserlerin çıkarıldığı ören yerinde. Bu açıdan da ilginç sayılır. Yolun karşısında bir anfi-tiyatro daha varmış ama Arzu’yu fazla bekletmeyeyim diye onu başka bir zamana bırakıyorum.

Eşyaları emanet ettiğimiz kafede oturan Arzu’nun yanına dönünce acıktığımı hissettim. Ton balıklı bir sandviç yedim. Bu Tunus’ta her şey ton balıklı, benim gibi seviyorsanız, yaşadınız. Garson arkadaş bu arada üzerinde İstanbul yazan tişörtümü istedi. Tamam veririm dedim. Ama sonra da pişman oldum. Çünkü eleman hesap aşamasında bizi feci kazıkladı. Bir de bu on günü dört tişörtle geçirmek üzere kendimi hazırlamıştım. İki gün daha ilk günkü ile idare etmek zorunda kaldım. Neyse ki, sabah atmamışım. Bu seyyahlık dönemlerimde, İstanbuldan çıkarken, hayatı kaymış tişörtleri, çorapları, donları, alıyorum. Sonra ata ata geziyi sürdürüyorum. Ama Tayland taraflarına falan giderseniz, orada gerek yok zaten. Bir tişört, bir sigara parası, içmiyorsanız, ona sayın, benim gibi.

El Jem safhasını bitirince başladı “dolmuş” macerası. Önce Sfax dolmuşu, mesafe bir saat, ücret dört dinar. Sfax’tan Gabes’e iki saat daha yol var, 7.2 dinar verdik. Gabes’e gelince Matmata için 200 metre ilerideki benzinliğe gitmek lazım, sonra 40 kilometre daha gidiliyor, bunun da ücreti bir buçuk dinar. Ama bu vardığımız Yeni Matmata imiş, eskisine gitmek lazımmış. O da on kilometre daha yolculuk demek, ücret 1.25 dinar.

Dolmuşlar genelde 6-7 kişilik, Fiat Scudo veya Fransız benzerleri, ara sıra Ford Minibüs’ler de görülüyor. Yolculuk boyunca, bazen son iki kişi idik hemen kalktı, bazen de ilk iki kişi idik, yarım saat kadar bekledik. Ama hep arka sol koltuklara oturduk. Bu sonraki günlerde de devam etti, garip bir kurala dönüştü. İlk yolcular olduğumuz zamanlar da arka sol tarafı tercih ettik.

Dolmuşla Tunus’u bir günde Kuzey’den Güney’e geçebilirsiniz. Trafik sakin sayılır. Böyle trafikten bahsetmişken yollarda bol miktarda Türk yapımı araç görülüyor. Özellikle, Renault Clio Sedan. Bir rehber Fransızların bu modeli çok merak ettiğini söyledi. Türkiye’ye gelen yabancılar da sürekli Sedan Clio’yu soruyorlar.

Son dolmuşcu hemen ertesi gün için tur pazarlamaya çalışarak turistik bir bölgeye vardığımızı hissettirdi. Ona şimdilik bekle dedik. Matmata’ya varınca da arkadaşı Ahmet’i tanıştırdı. Akşam otele gel görüşelim dedim, ama önce otel seçmek lazım…

Ahmet ve dolmuşcu Matmata’da üç tane kuyu, mağara ne derseniz deyin, otel olduğunu söyledi. Bir tane de lüks normal varmış ama o bizi ilgilendirmiyor…

Burada köylüler toprağı kuyu şeklinde kazmış, yandan bir girişi var. Kuyunun içinde de odalar bulunuyor. Kapadokya’ya az buçuk benziyor. İlk olarak Sidi Driss’e baktım. 16 dinar, akşam yemeğiyle iki kişi 38’i kabul ettiler ama bekleyin öbürlerine de bakayım dedim.

Otel pazarlayan bir eleman ve para isteyen bir çocuk eşliğinde epey bir yürüyerek, Marhala otele baktım. Tarz ve fiyatlar aynı. O nedenle geri döndüm ve yol kenarında beni bekleyen Arzu’ya, yakın olması sebebiyle, Sidi Driss’e gidelim dedim. Otelde bizden başka müşteri yok. Tüm köyde turist olarak sadece ikimiz varız. Odalardan birini seçip yerleştik. İyi ki bu oteli seçmişiz, çünkü Star Wars filminin çekildiği yer. Arzu meğer hep buraya gelmek istermiş. Bazı forumlarda Matmata’da kalmayın diye yorumlar okumuştuk. İyi ki onları dinlememişiz. Böylece Tunus’ta bir mağarada uyumuş olduk. Filmi göreli yıllar oldu, dönüşte bir yerlerden bulup seyretmeli diyorum. (Şimdi bu satırları yazarken cnbc-e’de Star Wars reklamları dönüyor ama haftaya Güney Afrika’ya gidiyoruz, seyredemeyeceğiz)

Akşam yemek yerken turlar için yanında bir eleman ile Ahmet geliyor. Burada toprak altında bulunan köyleri gösterme falan olayları var, onu istemiyoruz. Ahmet ile bir tam gün ve ertesi gün Douz’a bırakma olarak anlaşıyoruz. Aslında bu çöl turunu genelde Tozeur’den yapıyorlar. Biz ise yine ne yaptık ettik, olayı tersten yapmayı başardık 🙂 Pazarlıkta ufak bir hesap hatası yapıyorum, dinar, lira, euro hepsi birbirine karışıyor. Yaklaşık adam başı 100 euroya tamam diyoruz. Ahmet’in istediği bir otuz euro daha fazla idi ama yanlış hesap yapmasam ve biraz daha zorlasak, yirmi otuz daha indirirdik diye düşünüyorum. Bu ücrete Matmata, Toujane, Halloud, Ksar Hadeda, Guarmesa, Ksar Gilane vizitleri, çölde deveye binme, berberi çadırında uyuma, yemekler ve ertesi gün çölü geçip Douz’a bırakma dahil.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Bir Cevap Yazın