Ubuntu özenle dekore edilmiş, güzel bir balkonu ve bahçesi olan hoş bir yer. Plaj iki sokak aşağıda. Kahvaltı ve wi-fi oda ücretine dahil. Burada ilk defa bedava İnternet’e rastlıyoruz. Daha önce kaldığımız yerlerde İnternet’in saati on iki lira civarında idi. Aslında, şehirlerde İnternet kafeler var ve daha ucuz. Diğer ülkelerde bazen geceleri İnternet ile vakit geçiriyorduk ama Güney Afrika’da bunları kullanmak pek mümkün değil. Hava kararırken, herkes kuzu kuzu backpackers’a dönüyor.
Sabahleyin John’la vedalaştıktan sonra şehir merkezine yürüdük, artık kullanmayacağımız bazı eşyaları posta ile Cape Town’a yolladık. Kutu postanede satılıyor, posta ücreti de çok tutmadı. Sonra şehir merkezinde, yani sokakta üç beş kişinin olduğu caddede biraz turladık ve kaldığımız yere geri döndük. Hava oldukça rüzgarlı, deniz kıyısına inelim dedik ama kum fırtınasından fazla yanaşamadık.
Jeffrey’s Bay dev dalgaları ile ünlü. Ubuntu, Supertube denilen dev dalga mevkine oldukça yakın ama şehir merkezine gidiş-dönüş bir altı-yedi kilometre yürüdükten, Ubuntu’ya yakın Spar’dan alışveriş yaptıktan sonra, açlıktan da olacak, fazla mecalimiz kalmadı. Ubuntu’da free İnternet’i sömürerek akşamı bekledik.
Sinirli köpekler
Ubuntu’da tek sevmediğim şey, iki de bir havlayarak üzerime gelen dev köpek oldu. Hayvan nedense benden hoşlanmadı. Geçenlerde ameliyat olmuş, ondan sinirliymiş. İki taneler, öbürü daha uysal. Arzu bana gülüyordu, bir ara ona da saldırdı, bir daha gülemedi 😀 Burası aslında müstakil bir ev. Elemanlar garajı kendilerine ev yapmışlar, evi de backpackers hosteli.
Baz Bus erken geldi, sabahtan beri salonda bekliyoruz ama buranın sahibi, şoföre yolcu yok demiş, olayı son anda fark ettik. Minibüsü durdurduk. Ve bir buçuk saat kadar bir yolculuktan sonra, gece on gibi Port Elizabeth’e, kalacağımız Hippo Backpackers’a vardık. Burada sadece bir gece uyuyacağız, sabaha yola devam, yani Port Elizabeth’ten pek bir şey göremeyeceğiz…