Sabahın daha güneş doğmadan hostelin ücretli servisi ile Johannesburg havalimanına geldik. Ortalıkta bizim gibi Windhoek yolcusu bir kaç kişi var. Görevliler daha uyanmamış. Biraz sonra, üzerine üç beden bol gelen resmi elbisesi ile zenci bir hatun geliyor. Kulağında kocaman kulaklıklar, hafif dans ederek kontuarları düzenliyor. Yarım saat sonra, ortalık hareketleniyor, biniş kartlarımızı alıyoruz. Uçağa giderken, yine zenci bir görevli, yürüme bandına tersten çıkmış “moonwalk” yapıyor. Beni görünce, biraz utangaç bir tavırla kendini düzeltip “Good morning, sir” diyor. Görünen o ki, Afrikalı dans edip, doğayla uyum içinde mutlu mesut yaşarken, beyaz adam gelmiş tüm şirazesini bozmuş.
Air Namibya ile iki saat sonra 9.45’de Windhoek Hosea Kutako Havaalanına varıyoruz. Bu arada, pasaport kuyruğunda, üç beş kişi varken, sakızımı çöp kutusuna attığım sırada, sıramı kapan Avrupalı aileyi de anmak istiyorum. Ne oldu?, ben öbür kuyruğa gittim ve onlardan önce geçtim. Beyaz adama sorsan “Geldik, Afrikalılara uygarlık öğrettik” der. Ama kendi adamlarına öğretememişler.
Havaalanında, ilk olarak para çektik. ATM, Güney Afrika parası verdi. Namibya’da kurları eşitlemişler. Güney Afrika RAND’ı ile Namibya Doları NAD arasında hiç bir fark yok. İkisi de tüm ülkede kullanılıyor.
Sonra, şehre ulaşmak için araç baktık, acayip pahalı fiyat çektiler. Galiba bir otobüs var ama onu kaçırdık. Bu Hosea Kutako havalanı şehre bayağı uzakta. Sonra araba kiralamak istedik, onlar da pahalı idi. Tam o sırada, bir müşteri almış taksici, biraz indirim yaptı. Onunla şehre gittik, Chameleon Backpackers’a gittiğimizi söyledik. Kapısına kadar bıraktı. O kadar para aldıktan sonra başka bir şey de beklenemezdi.
Chameleon Backpakers güzel bir yer ama dolu. Ne yapalım, ikinci seçeneği kullanacağız. Bir taksi çağırdık ve Cardboardbox hostele gittik. Burası ilk yer kadar kaliteli gözükmüyor ama idare eder, zaten başka şansımız yok, son odayı kaptık. Koğuşlar ve çadır yerleri hepsi dolu. Fiyat; banyo ortak, 250 nad.
Odamıza yerleştikten sonra on dakika mesafedeki şehir merkezine yürüdük. Burada, Windhoek’de gündüz bir sorun yok, ama hava kararız kararmaz, bir anda, ortalık boşalıyor, sokaklarda kimsecikler kalmıyormuş. O nedenle görüştüğümüz herkes, hava kararırken hostele dönmemizi öğütledi.
Şehir temiz ve düzenli. Resmi dil İngilizce olmasına rağmen yoğun bir Alman etkisi var. Kulağında gamalı haç küpe takılı bir zenci kız gördüğümü yazayım, başka bir şey demeyeyim.
Araç kiralama
Önce araba kiralamak için sağa sola baktık, bir kaç kişiye sorduk ama hiç bir Rent-a-Car bulamadık. Independence Ave caddesi ile Fidel Castro caddesinin kesiştiği yerde büyük bir otopark var, yol kenarında da bir Turizm Ofisi. Haritaları, broşürleri topladıktan sonra görevliye sorduk “Hemen yakında var bir tane” dedi. “Cab Car, ucuzdur” diye de ekledi.
Cab Car’a gittik, fiyatlar diğer yerlere göre gerçekten ucuz. Havaalanında Opel Corsa için istedikleri paraya Nissan Hard Body 2×4, tek kabinli, arkası kapalı kasa bir pikap kiraladık. Fiyat günlük 395 nad. Ama sigortası, ıvırı zıvırı, beş yüz diye hesaplamak lazım, Yani 110 lira kadar. Aslında daha ucuza Toyota Corolla ve benzerleri var idi ama daha sonra yolları gördükten sonra “iyi ki bunu kiralamışız” dedik..
Namibya, genel olarak, pahalı bir ülke olarak biliniyor. 850 000 km2 yani Türkiye kadar bir alanda 2 buçuk milyon nüfus var. Galiba her şey Güney Afrika’dan geliyor, çünkü tüm süpermarketler, markalar aynı. Şehirlerde, zencilerin durumu fena değile benziyor. Güney Afrika’ya göre beyazlarla daha bir karışık yaşıyorlar gibi gözüküyor. En azından dışarıdan gözüken böyle.
Mağazalar, restoranlar genel olarak Avrupalı turist odaklı çalıştıkları için fiyatlar ona göre ayarlanmış. Çok güzel hediyelik eşyalar falan var ama kesinlikle ucuz değil. Bir kaç yerde SD hafıza kartı sordum; fiyatlar, normalden üç-dört misli idi. İki misli olsa alacağım ama bu kadarı da çok fazla diyerek tam umudu kesmiş iken, Wernhill Park Centre alış veriş merkezinin alt katında, Hintlilere ait bir elektronikçide, normal fiyata 8 GB bir hafıza kartı buldum.
insanların dans ederek işlerini yapması! inanılmaz. bu neşeye kesinlikle tanık olmak istiyorum ileride bir zaman.
nambiya hakkında okuduğum ilk satırlar bunlar. Türkiye gibi bir yerde 2 milyon insanın yaşaması müthiş bir şey olsa gerek. inanılmaz bir alan. Nambiyaya mı göç etsek ne yapsak?? 🙂
Bankamatiklerden para çekmek ilginç bir konu. Banka 5 dolar kadar komisyon aldığı ve düşük kur verdiği için bir ülkede, bir seferde o ülkede kullabileceğimin tamamı kadar para çekmeye çalışıyordum hep. bunu tahmin etmek de gayet zor oluyordu. malezyada seyahat ederken tüm parasını yanına nakit olarak almış sırt çantalılarla bile karşılaştım. bir sonrakine ben de öyle yapabilirim sanırım.
Bu blog’da anlattığım tüm gezilerde, mümkün olan yerlerde, hep ATM’leri kullandık. Hiç hesaplamadım, belki daha pahalıya geliyor ama hem rahat hem de güvenli. Sadece bir kez Vietnam’da bir ATM parayı vermedi ama hesaba geçti. Uğraşsak belki geri alırdık. O da öyle kaldı.