Ayın on üçü, saat beş buçukta yani sabahın köründe, Tofo minibüsü Fatima’nın kapısına geldi. Biz yedi kişi bir güzel yerleştik, çantalarımızı geniş geniş koyduk, ayaklarımızı uzattık. Sanıyoruz ki bazı ülkelerde olduğu gibi bekpekırlara özel bir servis, yolcular tamam, belki bir kaç hostele daha uğrarız.. Ama heyhat, hayatın gerçekleri hiç düşündüğümüz gibi değil. Minibüs bizi aldıktan sonra doğrudan dolmuş (chapas) terminaline yollandı.
Dolmuş durağı
Muavin, protestolarımız arasında sırt çantalarımızı koltukların altlarına sıkıştırdı ve tam iki saat dolmuşun tıka basa dolmasını bekledik. Bütün gece sıcaktan uyumamışız, zaman geçmek bilmedi. Bu sürede, ekmek (bildiğimiz, aynı bizdeki gibi), saat, çanta, pasaport kılıfı, pandispanya, elma, ananas, şapka ve daha bir sürü ıvır zıvır satıcıları ile muhatap olduk. Biz de boş durmadık, karşı atağa geçip, pek hoşlanmasalar da, onların fotoğraflarını çektik.
Cep telefonu
Beklerken ben uyanık davranıp bir “Tudabom, Vodacom” (Vodafone’nun bura hali) sim kartı ve 100 meticais’lik kontör aldım. Burada Güney Afrika Vodacom’u gibi bir merkeze gidip, pasaportla kayıt falan gerekmiyor. Aslında bunu bilmiyordum, ya tutarsa dedim, kartı taktım çalıştı, diğerleri güvenemediler, uyanık davrandım demem bu yüzden. Hemen İnternet’e girip, bir iki mail gönderdim, kardeşime mesaj çektim, bloga post yazdım. Sadece bir, iki kontör harcadı, resmen bedava sayılır. Vodafone Türkiye’de de bu tarifeleri uygulasa, her daim bize geçirmese ne güzel olur.
Vodafone yada Vodacom’dan bahsedersek, şu an Mozambik’te başka bir olay yok gibi. Ben turistim, gördüğümü yazıyorum. Etrafta görülen reklamların yüzde doksanı Vodacom, daha doğrusu Tudobom (yani, her şey güzel). İkinci sırada “mcel” var. Arada sırada “Omo”. Hepsi bu kadar..
Her köyde, bir iki evi laciverde boyamışlar, üzerine “Tudobom” yazmışlar. Mozambik’de temiz ve yeni görülen tek yerler, işte bu binalar. Bir de rakip şirket mcel’in sarı evleri var ama o kadar göze çarpmıyor. Cep telefonu şirketleri bu fakir insanların üç beş kuruşunu da iç etmek için beyinleri yıkamaya başlamış. İnsanları alıştırmak içinse fiyatları ucuz tutmuşlar. Cepten o kadar İnternet’e girdim daha on kuruş harcadım. Bir sürü insan sokaklarda, istasyonlarda kontör satarak yolunu bulmaya çalışıyor. Türkiye ile 1.46 dakika konuşma 50 meticais yani, iki buçuk lira.
Nihayet yola çıktık
İki saat sonra tıkış tıkış yola çıktık ama fazla gitmeden, bir benzin istasyonuna girip lastiklere hava bastık. Sonra orada burada durarak paketleri aldık. Muavin, akşam Tofo’ya varınca hepsini tek tek sahiplerine teslim etti. Bir tanesinde ekmek bile vardı. Yollarda bazı köylerde durduk, satıcılar camlara yapıştı. Satılan şeyler, sandviçler, meyveler, kutu meşrubatlar ve vodacom kontörleri.
Yolun ilk bölümü güzel, şoför arkadaş deli gibi gidiyor. Sollamalar, kayak slalomları tarzında.. sonunda bir kamyonun altına son anda girmekten kurtulunca, dayanamıyorum muavine İspanyolca, biraz bildiğim Portekizceyi de karıştırarak, ki onlar anlıyorlar, fırçayı basıyorum. O andan sonra delice sollamalar, pardon, sağlamalar, bitiyor. Ara sıra gaza abanmaya devam ediyor ama artık o kadar olur. Bu arada Avrupalı ve Afrikalı arkadaşlar hepsi bana hak veriyor ama kimse de sesini çıkarmıyor. Bu Avrupalılar, bu tür yerlerde acayip bir pısırık oluyorlar, bunu geçen senelerde de görmüştüm.
Tofo’ya varış
Üç saat gittikten sonra, yol bitti zannederken, mola veriyoruz. muavin dört saat daha yolumuz kaldı deyince, kendimize geliyoruz. Yolun bundan sonraki iki saatlik bölümü bozuk, çoğu toprak. Bir de sıcak esen hava… camları kapatsak daha kötü, herkes toza razı olup, camları açıyor. Yol düzelince kaptan şoförümüz yine gaza abanıyor ama artık, ölürsek ölelim ama bir an önce varalım modundayız. Sonunda beklemeyle birlikte dokuz saatlik meşakkatli bir yolculuktan sonra Fatima’nın Tofo’daki yerine varıyoruz. Altı kişilik bir dorma eşyaları bırakıp, doğru denize koşuyoruz. Tofo ufak bir plaj köyü, deniz dalgalı, sörf için daha uygun.
Plaj
Dün ve bugün bol bol denize girdim çünkü sabahleyin gel-git dolayısı ile deniz çekilince dalgalar da azalıyor, süper oluyor. Sabahları denize girip, öğlen de bu satırları yazıyorum… Yarın Vilankulo’ya gideceğiz.