Bu sabah deparı geç verdim ama saat sekiz’de kalktım, hafif serin, güneşli nefis bir hava var. Gece de serin idi, o nedenle olacak hiç sivrisinek yoktu. Bahçede kahvaltı edenleri gördüm, resepsiyona gidip “kahvaltı fiyata dahil mi?” diye sordum. Öyleymiş. Bilgi olsun, Myanmar’da kaldığım tüm yerlerde kahvaltı dahil idi. Tayland’da pek öyle olmuyor. Yıldızlı otellerden değil, ucuz hostellerden bahsediyorum.
Tapınaklara devam
Zawnin’e saat on bir’de çıkalım demiştim ama baktım vakit geçmiyor. Saat on buçuk’ta yine yollara düştük. Bizi çeken atın adı Laaya. Zawnin’e ilerde bir tuk-tuk alırsın dedim. Gözleri parladı. Laayı’da artık sucuk yaparsın deyince “fikir” hoşuna gitti, gevrek gevrek güldü. Myanmar’da insanlar güldüklerinde, kırmızı çürümüş dişlerle vampire benzeyen bir surat ortaya çıkıyor. İstinasız tüm erkekler, çok az da kadınlar olmak üzere gün boyu sakız gibi Betel yaprakları çiğneniyor. Sonucu her beş dakikada bir kan gibi kırmızı bir tükürüğü yola yapıştırma ve çürüyen dişler. Bu gelenek Hindistan’da da çok yaygın idi.
İlk olarak yakında bulunan Shwe-zi-gon isimli yaldızlı bir pagoda’da durduk. Tüm bu tapınaklara çıplak ayakla giriliyor. Çoğu yerde çoraba dahi izin verilmiyor. Genel kural, Buda heykeli varsa çorabı da çıkarmak lazım. Yerler taş, sabah serinliği daha geçmemiş. Güneşin taşı ısıttığı yerlere basarak dolaşıyorum. At arabasından iner inmez yine ilk olarak kartpostal satan çocuklar etrafımı sarıyor. Bir şey satamayınca, dün de olduğu gibi “şampu” ve “bonbon” istiyorlar.
Daha sonra, Shwe-leik-too, North Guni, Dhamma-yan-gyi tapınaklarını gezdik. Bu son tapınakta Zawnin ile “fasulye” oynadık. Bizim tavla gibi her yerde bunu oynuyorlar. Altı tane tane fasulyeyi tasa atıyorsun. Beş açık olursa gazoz kapağını iki kare ilerliyorsun, beş kapalı olursa bir geri gidiyorsun. Hepsi açık ya da kapalı olursa üç ilerliyorsun. Diğer durumlarda bir şey olmuyor. İlk defa oynadığımdan acemi şansı benimle idi, iki partiyi de kazandım. Oyun dört kişi de oynanabiliyor.
Günün beşinci ziyareti Su-la-ma-ni tapınağı oldu. Burası serin bir yerdi. At arabasını bir ağacın altına çektim, bir saat kadar uyudum. Buradan Güneş batışını göreceğimiz Bu-ledi tapınağına gittik. Varır varmaz, Zawnin ağacın altında bulunan sedire arabanın şiltesini serdi ve ben de uyumaya devam ettim. O da atı otlamaya götürdü. Bir yarım saat sonra çocukların gürültüleri ile uyandım. Bana şarkılı, danslı bir gösteri yaptılar.
Yine güneşi batırıyoruz
Bu sırada, sağdan soldan yirmiye yakın turist daha geldi. Burası dünkü kadar kalabalık değil. Tutacak yeri olmayan dik merdivenlerden yukarı tırmandık. Bu tırmanma vertigosu olanlara hiç de uygun değil, ama çocuklar keçi gibi dolaşıyorlar. Onlar düşecek diye benim ödüm kopuyor.
Güneşi batırdıktan sonra hostele döndük, yolda İnternet Kafe yazan yerler görmüştüm, bir şeyler yemeden önce biraz vakit geçireyim dedim ama ilk gittiğim yerde İnternet’in kesik olduğunu söylediler. Çocuk saat dokuz gibi gelir dedi, ama patronu duyunca ona bir fırça attı, üç gündür kesikmiş ve ne zaman geleceği de belli değilmiş. Ertesi gün çok erken kalkacağımdan bir şeyler yedikten sonra doğru yatmaya gittim.