Sabah saat beşte sağdan soldan toplanan Khaosan ahalisi ile bir minibüse tıkıştık ve havaalanına doğru yola çıktık. Yol boyunca facebook’tan geyik yaptım. İyi ki şu telefonu yanıma almışım ama Myanmar’da bir işe yaramayacak. İnternet bulup bulamayacağımı bile bilmiyorum.
Biniş kartını alıp Pasaport Kontrol önünde uçsuz bucaksız kuyruğu görünce “eyvah” dedim, “galiba uçağa yetişemeyeceğim”. Biraz bekledim ama kuyrukta hiç bir kımıldama olmayınca, bir ön taraflara bakayım “uçağım kalkıyor” der, kaynak yaparım diye ilerledim. “O da ne!..” Bu Tay’lılar içinmiş, yabancı pasaport bölümünde kimse yok. Ama bunu kimse söylemediğinden kuyruğun yarısı yabancılardan oluşuyordu. Türkiye’de doğmanın faydası da bu işte.
Myanmar
07.20’de kalkan uçak bir buçuk saatlik bir uçuştan sonra 8.10’da Yangon’a vardı, çünkü Myanmar saati Tayland’dan otuz dakika geri…
Yangon Uluslararası havaalanı yeni yapılmış. Dört tane körüğü var. Pasaport geçişinde aynı Tayland’da olduğu gibi fotoğraflarımız çekildi. Her şey gayet düzenli, temiz. Burada iç hatları soruyorum “caddeye çıkıp sola dön, iki dakikalık bir mesafede” diyorlar.
İç hatlar binasına gelince az önceki görüntü tamamen değişti. Bir anda 50 yıl geriye gittik. Dar, tahta kapılarda salaş üniformalı askerler var. Görevleri terminal binasına girmek isteyenleri savuşturmak. Birine yanaşıp “Air Mandalay” diyorum. Ofisi içerde görüyorum ama asker beni öbür kapıya yolluyor. İkinci kapıdaki asker tamam geç diyor. Eliyle de ofisi tarif ediyor.
Daha sonra ilk kapıdan yabancıların da girdiğini gördüm. Şimdi o asker niye beni öbür kapıya yolladı? Sonuçta iki kapıda aynı salona giriş veriyor. İşte hayatta bazen böyle çözümlenmeyecek muammalar olabiliyor.
Air Mandalay ofisi, bizim köydeki otobüs yazıhanelerine benziyor. Tek fark bizim köyde bile artık bilgisayar kullanılıyor. Görevli benim rezervasyon kağıdımı alıyor. Doğrulama için bir üst kata çıktığını, beklememi söylüyor. Yirmi dakika sonra geliyor. Onlara ödemem gereken 90 doları veriyorum. Para üstü gıcır gıcır on tane bir dolar veriyor. Adam bu parayı on defa saydıktan sonra bana teslim ediyor. Sonra telefonla sağı solu arayıp rezervasyonlarımı onaylatıyor. Bir takım kağıtlara bir şeyler yazıyor. Sadece bildiğimiz iki bileti yazması on beş dakika sürdü. Sonuçta bu bilet alma işi, 45 dakikaya yakın sürüyor. Sırada bekleyen Fransıza acıyorum. Neyse ki ortalıkta çok yolcu yok.
Büroda, çalışan iki kızın güzelliği ve bakımlılığı doğal olarak dikkatimi çekiyor, buna karşın erkek elemanlar ot çiğnemekten çürümüş dişleri ile ucube kavramına yakın duruyorlar. Diğer ilginç olay ise; bu elemanlar, benim bilet işiyle uğraşan şeflerinin yanından geçerken, hafifce eğilip, hızlıca bir iki adımla geçişi tamamlıyorlar. Sanki orada görünmeyen tehlikeli bir bölge varmış gibi.
Biletimi alınca Bagan için check-in’imi yaptırıyorum. Bekleme salonuna geçiyorum. Salon klimalı, uçağa çağırma işi bir görevlinin elinde tabelayla bağırması ile yapılıyor. Öyle gereksiz elektronik dalgalardan yok. Aslında böylesi de normal. İç hatlarda tüm uçaklar, 30-40 kişilik pervaneli uçaklar. Ring seferi gibi çalışıyorlar. İnmesi binmesi kolay, dolmuş gibi. Aslında bu seferler Türkiye’de niye yapılmıyor, anlamıyorum.
Uçağı beklerken bir kahve içeyim diyorum. Cappuccino 2000 kyat. Bende sadece dolar var. Eleman 800’den bozduklarını söylüyor. Ben de hala geçen sene buraya gelen arkadaşların bilgileri ile “herhalde resmi kurdan bozuyor, kazıklanıyoruz ama ne yapalım” diye düşünüyorum. 3 dolar veriyorum. 500 kyat para üstü alıyorum, yani 100 kyat fazla veriyor. Bu sefer de “Herhalde kazıklandım gibi baktığımı anladı, kuru düzeltti” diye düşünüyorum.
Seyahatlerde ön yargılı olmak bazen insanı ne kadar yanıltıyor. Meğer dolardaki düşüşten dolayı geçen sene karaborsada 1100 kyat olan dolar 800 kyat civarlarına gelmiş. Böylece ucuz resmi kur olayı ortadan kalkıp tek kur ortaya çıkmış. Üstelik Bagan, İnle gibi iç bölgelerde bu 800’e bile bozdurulamıyor. Ben eleman beni kazıklıyor diye düşünürken meğer bana bayağı kıyak geçmiş.
Myanmar’da bir diğer değişiklik, eskiden, her gelen turist 200 dolar karşılığı bir parayı FEC denilen düşük devlet kurundan bozdurmak zorunda idi. Artık bu da ortadan kalkmış.
Bir saat 20 dakikalık bir uçuştan sonra uçak Mandalay’a indi. Bana direkt uçuş demişlerdi ama tarifelerden öyle olmadığını anlamış bir şey dememiştim. Uçakta biraz bekledik, millet indi-bindi. Yirmi dakikalık bir ikinci uçuşla Nyaung U’a yani Bagan bölgesine vardık.
Bagan
Havaalanında pasaportları kontrol edip 10 dolarlık Bagan arkeolojik ziyaret ücretini aldılar. Bu ücrete bir çok Batılı karşı çıkıyor ama, o tapınakların falan giriş ücreti yok. Kocaman bölge için bence bu para az bile. Para generallere gidiyormuş. Başka ülkelerde alınan müze giriş ücretleri nereye gidiyor. Türkiye’de müzelere gitmediğini biliyoruz.
Bu sırada hamallar bagajlarımızı getirdi. Tek tek herkese teslim etti. İyi bir sistem, bant olayından daha hızlı ve güvenli. Dışarı çıktım, İnternet’ten rezervasyon yaptırdığım New Park Otelin elemanları beni bekliyorlardı. Her tarafı dökülen bir otomobile bindik. Sonunda, nihayet gerçek anlamda Myanmar topraklarına ayak bastım.
İlk sürpriz döviz kuru oldu “780” rakamını duyunca, herhalde elemanlar yolda beni anutlamaya çalışıyorlar diye düşündüm. Otele gelince de resepsiyon… Daha sonra çarşıda bir Belçikalı ile muhabbet edince olayı anladım. Dolar tepe taklak olmuş, Myanmar da bize ateş pahası. Hemen fiyatları kyata çevirmişler. Yüz dolarda 32000 kyat fark ediyor ki, bu 30 dolardan fazla. Sonunda kaderime razı olup otelde yüz doları bozdurdum, karşılığında deste deste “çatlarım” oldu. Çünkü “kyat” yazılıyor “çat” okunuyor.
Yıllar önce, Myanmar yönetimi, İngiliz kolonyalizmine gıcıklıktan dolayı trafiği soldan sağa almış. Ama araçların yüzde 80’i hala eski tip. Yani direksiyonlar sağda, trafik de sağda. Bu nedenle otobüsler, kapıları solda olduğundan yolcuları doğrudan yolun ortasına indiriyorlar.
New Park’a yerleşince, ilk önce; üç gün sonrasına, yine geçen sene buraları gezen arkadaşların tavsiyesi ile Kalaw’da Lily Guesthouse’da yer ayırttım. Resepsiyon telefon edip yeri rezerve etti, beş dolar geceleme ücreti olduğunu söyledi. Aslında buna gerek yoktu, buralarda yer bulmak sorun değil. Bu kaldığım New Park güzel bir yer ama geceliği 15 dolar. Nyaung U’da 8-10 dolara da kalınabilecek yerler var, hatta beş dolara bile.
New Park’ın bungalov tip geniş odaları var. temiz, sıcak suyu, havlusu, tuvalet kağıdı, sabun vs. veriyorlar. Gördüğüm kadarıyla müşterileri daha bir paralı sınıftan. Benim gibi gariban bir backpacker’a fazla ama bir kere gelmiş bulunduk. Kliması da var ama geceleri serin, klimaya gerek kalmadı. Hiç kullanmadım. Bir de önünde verandası var. Resepsiyonda Kabe’li bir takvim var, sahipleri Müslüman olmalı.
Sonra, “at arabası” olayını ayarlıyorum. Günlük 12000 kyat. Gün doğuşu olursa 3000 daha ekleniyor. Sonuçta ilk gün; güneş doğuşlu, toplam iki gün için 27000’e tamam diyorum. Bu da 35 dolar ediyor. Neden at arabası diye sorarsanız, bisiklete binmeyi bilmiyorum diye cevap vereyim. Bagan 4000 tane tapınağın geniş bir alana yayıldığı bir yer. Bunları da görmek için ya tur almak lazım yada bisiklet, at arabası ile dolaşmak. Yürüyerek yapanlar vardı ama kolay değil.
Bu elzem işleri hallettikten sonra Nyang U kasabasını keşfe çıktım. Avlulu büyük evler arasından toprak bir yoldan şehir merkezine, kapalı çarşıya ulaştım. Sadece şehrin ana caddesi asfalt gibi, ara sokaklar orijinal haliyle, toz toprak. Myanmar çok fakir bir ülke olarak tanınıyor ama ilk izlenimim, o kadar da olmadığı yönünde. Laos, Kamboçya’dan bir farkı yok. Kültür olarak, Hindistan’la Tayland arası gibi. Zaten coğrafi olarak da öyle.
Pazarda hemen para bozmak isteyenler, bir şeyler satmak isteyenlerin ortaya çıktılar ama pek rahatsız edici değiller. İnsanlar fotoğrafları çekilirken gülümsüyorlar, Myanmar’ı turizmin daha bozmadığı hemen anlaşılıyor. Yavaş yavaş kapılarını turizme açan bu ülkede bir kaç sene sonra bu durumun da değişeceği malum.
Pazarda ayrıca, buraya gelirken yol sorduğum Belçikalı ile karşılaştım. Ona Kyat’ın durumunu sordum. O da bir ay önce geldiğinde 900 olduğunu, sonra bir anda bir düşüş yaşandığını, şimdi ise 780’nin normal olduğunu söyledi. Resmi kur 300 imiş, ama pratikte, artık yok olmuş.
Dönüşte, yol üstünde, Shwe Moe Restaurant’da akşam yemeğimi yedim. Burada, domates-peynir, en ucuz pizza 2000, bira 1800, deniz ürünlü pizza ise 4500. Sonuç olarak, sade pizza ve bira 8 liraya geldi. Biranın yanına kuru yemiş, yemek sonunda ise mandalina ikramı yaptılar. 8 lira Myanmar için çok fazla ama daha sonra üç kez daha pizza deneme teşebbüsünde bulundum. Bu kadar ucuz ve en önemlisi lezzetli pizza yiyemedim.
Hava kararırken artık yapacak bir şey yok diyerek New Park’a döndüm. Resepsiyoncu benim otobüs biletini almaya gitti. Sonra iki kızın otelden çıkıp sağ yöne gittiğini gördüm. “Şehir merkezi solda, niye böyle gece vakti sağ yöne gidiyorlar” diye düşündüm. Meğer otelden çıkınca sağa dönsem, restoranların vesaire olduğu turistik cadde, hemen paralelde imiş. Bunu ertesi gün gördüm. (Geçen sene gelen arkadaşlar da hiç sola gitmemişler, şehir merkezini, kapalı çarşıyı görmemişler). Sabah beşten beri yollardaydım, ertesi günde güneş doğuşuna kalkacağım. Odaya gittim, hemen uyudum.