Bugün Myanmar günleri bitiyor, uçak öğleden sonra. Bu nedenle sabah kahvaltıdan sonra çıktım, şehri bir tepeden göreyim diye buranın en yüksek binalarından Sakura Tower’a gittim. Ama saat dokuzda varınca, işe gelenlerin asansörler önündeki kuyruklarını nedeniyle Aun San pazara kadar bir tur atıp döndüm. Yolda satıcı bir kadının fotoğrafını çekiyordum, kızdığını anladım ama çekmiş bulundum. Sonra geri dönerken bir daha göz göze geldik, birbirimize gülümseyip barıştık.
Sakura Tower
Sakura Tower’ın en üstünde bulunan Sky Bistro’da bir kahve içip, şehri tepeden fotoğrafladım. Burada, bir kahve beş altı lira civarında. Sanırım Yangon’un en pahalı yerlerinden biri. Bira yedi lira kadar.
Sonra, beyazlar giyinmiş, kadın ve çocuk rahiplerin dükkanlardan para, pilav isteme ritüelleri, sigara sarıcıları, köşe başlarında tek bir telefonla telekom hizmeti verenler, çayhaneler, yollarda dergi, çiğnenen yaprak, bilumum ıvır zıvır satıcıları ile renklenen sokakları dolaşıp otele döndüm.
Bir de ellerinde jilet gün boyu bıyıklarını kazıyan genelde taksi şoförleri var, ama çeneden, yandan çıkmış tek tük kıllar santimetrelerce uzun bırakılıyor.
Yangon’da hemen hemen tüm trafik ışıkları sayaçlı, hatırlıyorum da İspanyollar İstanbul’da sayaçlı ışıkları görünce şaşırıyorlar. Burada ne düşünürlerdi artık bilemiyorum.
Çinli kızlar “dekolte” dolaşıyorlar, Budist Myanmarlılar daha tutucular. Bu sadece öylesine bir gözlem, Malezya gibi Müslümanların çoğunluk olduğu ülkede de, Çinliler yine böyle idi.
Ufak şişe su sadece İnle ve Yangon bölgesinde satılıyor. Bagan taraflarında bir litrelik şişeler taşıma problemi yaratabiliyor.
Gördüğüm kadarıyla, Myanmar insanı dünyada hala saf kalabilen son örneklerden. Son yıllarda turizme kapılarını açmaya başladılar, çok kalmaz, burası da diğer yerlere benzer.
Parmak arası terlik
Odayı boşalttıktan sonra kalan zamanı, otelin karşısındaki süper yavaş İnternet Kafede geçirdim. Bilgisayarların hepsi yeni, otuzdan fazla. Sayfaların açılmasını beklerken caddeye bakıyorum. Camı boyamışlar, sadece ayaklar görünüyor. İstisnasız herkes parmak arası terlik giyiyor. Beş on tane de değişik, normal terlikli geçti, ayakkabılı sadece bir iki kişi, onlar da turist olmalı. O an bu parmak arası terliği kim icat etti diye düşünmeye başladım, facebook’tan arkadaşlara yazdım ama bir sonuca ulaşamadık. Zaten bir sayfa on beş dakikada açılıyor. Wikipedia’ya bakmak lazım.
Havaalanına doğru yola çıkmadan önce yemek olayını yine yandaki Hint lokantasında hallettim. Pilav artı beş çeşit istedim. Çeşitlerden biri çok acı, diğerinde ise garip bir baharat vardı. Kalan üçü ise tam bizim damak tadımıza göre idi.
Havalanı için bir taksi ile 5 bin kyat artı elli de havalimanı park ücreti olarak anlaştık yola çıktık. Yolda daha önce görmediğim Toki evleri kıvamında modern mahalleler gördüm. Alana varınca kalan tüm bozuklukları taksiciye verdim.
Yangon dönüşü
Yangon Havaalanında önce 10 dolar çıkış parası ödeniyor. Dolar yeni ve temiz olmalı. Sonra check-in yapılıyor. Air Asia, biniş kartı yerine kullandığı kasa fişlerini önceden kesmiş, pasaportu uzatana dağıtıyor. Çıkışta yine Tayland gümrüğü gibi fotoğraflar çekiliyor. Uçakta bir saat gecikme var. Sokaklarda üç kuruşa satılan hediyelik eşyalar burada bir kaç katına satılıyor. Duty-free bana ucuz gibi geldi. Neyse uzun yolculuk başlıyor. Buradan Bangkok’a gidiyorum. Orada, hava alanından tren’e geçeceğim. Sonra otobüs ile limana gidip, katamaran tekne ile adaya varacağız. Kesintisiz olarak, uçak, taksi, tren, otobüs, tekne, kamyonet yolculuğu sonunda Koh Tao adasında kalacağım yerde olacağım. Bu da böyle bir ilk olacak.