Sabah erkenden sokaktan gürültüler gelmeye başladı, meğer burada sabah saat altıda dükkanları açıyorlarmış. Demek, bu nedenle öğleden sonra dörtte kapatıyorlar. Kahvaltıdan sonra çıktım, biraz etrafı fotoğrafladım. Neredeyse gümrük kapısına kadar gittim. Saat onda odayı bıraktım. Asunción otobüsü on bir buçuğa doğru kalkacak. Şu an otelin lobisinde bunları yazıyorum. Otelin adının Munich olmasının nedenini sarışın çocuklarla konuşunca anladım. Baba, Alman, anne İsviçreli imiş.
Bu arada, alakası yok ama aklıma geldi. Önceki gün, Arjantinde bir İsrailli, onların Paraguay’a girmesinin yasak olduğunu söyledi. Artık, Paraguay mı almıyor. İsrail tehlikeli diye mi göndermiyor, bilmiyorum. Belki de vize var, para vermek istemiyorlar. Bu backpacker milletinin sağa sola tonla para harcayıp sonra beş on dolar vize için bir ülkeye girmeme saplantısı gayet normal.
Bir de canlı fiyat bilgisi vereyim. Buranın modern, çok katlı, Mona Lisa adlı mağazasında Galaxy Note; 820 dolar, Galaxy II; 740 dolar, yeni Galaxy Tab 7; 680 dolar. Bu sonuncu, dün yoktu. Dün vitrinde olan 8 inçlik tablet ise bugün bulunmuyordu. Demek ki ürünler limitli, ne varsa onu satıyorlar.
Asunción otobüsünde
Şu an Nuestra Senyora del Asuncion yani NSA şirketinin otobüsündeyim. Bilet 83 bin guaranies, yani otuz üç lira. Oteldeki hatun ve taksici “en iyisi” dediler ama yollarda dolaşan otobüsleri görünce “iyi” kavramını daha kötü bekliyordum. Otobüse binmeden pasaport kontrolü ve çanta araması yaptılar. Wi-fi varmış, üst katta pencere yanı yoktu, ben de bileti alt kattan aldım. Koltuklar, üç sıra, yani geniş. Ayak uzatma da var, yatak gibi oluyor.
Yolculuk beş saat sürüyormuş. Binerken kontrol yapan güvenlik görevlisi de önde, şoförün yanında. Eskiden gece yolculuklarında soygunlar oluyormuş, belki güvenlik o nedenle otobüste. Buralarda uzun yol otobüslerinde şoför ile yolcular arası cam kapı ve perdelerle bölünmüş durumda, yani yolu göremiyorsun. Brezilya’dan gelirken on beş saat perdeye bakarak gitmek bayağı sıkıcı olmuştu.
Otobüs yola çıktığından beri aksırarak tıksırarak ilerliyordu, sonunda hiç gitmez oldu. Şehir çıkışındaki bir NSA acentasında değiştirdik. Yeni otobüs daha da eski, alt bölüm dört sıra, diyeceğim, o yayvan koltuklar nasip olmadı. Wi-fi ise zaten çalışmıyordu.
CDE ve Asuncion arası iki şeritli sağı solu yemyeşil, düz bir yol. Türkiye’den tarif etmek gerekirse Adapazarı tarafları gibi. Şu an yolu yarıladık ve hala bir dağ, tepe çıkmadık. Pek yerleşim yeri yok ama yol boyunca kesintisiz çiftlik evleri var. Bol miktarda satılık ilanları görülüyor. Tipik büyük tropikal ağaçlar ve inekler ise olayı tamamlıyor.
Otobüs bir yerde durdu, karşıda beyaz gömlekli, kırmızı etekli kızlar bekleşiyor, derken, baktım bir tanesi otobüste. Chipa, chipa diyor. Yanda oturan çocuk bir liraya bir tane aldı. Ben de istedim. Tam açlık bastırıyordu. Chipa; simit gibi, içinde peynir var. Bir de anason tohumları. İlaç gibi geldi. Damağımda rakı tadı Asunción’a vardık.
Chipa manyok nişastasından yapılan peynirli bir simit türü.
Asunción’a varma
Terminalde Arjantin otobüslerini sordum, bir sürü seçenek var. Buenos Aires’e fiyatlar yüz lira civarında. Yolda kırmızı otobüslerini gördüğüm şirkete fiyat sordum, altmış bin guaranis imiş, hem daha ucuz hem de otobüsleri fena gözükmüyor.
Sonra yola çıktım, değnekçi en sonraki taksiyi çağırdı, adama “neden önden biri gitmiyor” dedim. “Bir ön ve bir arkadaki sırayla gidiyorlar” dedi. Taksiye binince şoföre taksimetreyi işaret ettim. Adam “bundan başka İstanbul yok” edasıyla “burası Asunción, burada her şey düzgündür” dedi. Taksi, Black Cat hostele 37 bin yani on beş lira tuttu. Daha sonra, hostel yöneticisi Lilia’ya sordum, normalde daha fazla yazdığını söyledi. Yolda, sanki adam beni biraz dolaştırıyor gibi hissetmiştim, yanılmışım.
Black Cat’de yer varmış, klimalı sekiz kişilik lüks koğuştan iki gece aldım. Bir gece, yetmiş bin guaranis, otuz iki lira kadar. Lilia bana şehir hakkında bilgi verdi. Sadece nehir kenarına inme, gündüz, gece dolaşabilirsin dedi. Akşam oluyordu, para çekmek ve bir şeyler yemek için dışarı çıktım.
Lido Bar
Bu şehir acayip sessiz ve sakin. Hiç öyle büyük şehir havası yok. Tüm köşelerde pompalı tüfekli güvenlik elemanları var. Sokaklar boş, bir iki kafe-bar gördüm, dolu sayılırlar. Bir gazete bayinde (etrafta amma çok gazete bayi var) Clio dergisinin Türkiye özel sayısını gördüm, satın aldım. Bir bankadan para çektim. Sonra Lilia’nın önerdiği yerlerden Lido’da bara oturdum.
Bir büyük Brahma bira söyledim, bir de yan tarafta oturan kızın yediği hamburgerden. Hamburger kocaman, köfte ya da biftekli oluyor. İçinde ayrıca salam, peynir, domates ekliyorlar. Bira şişesi üzeri buzla kaplı geliyor, üstüne bir de buz kovasına koyuluyor. Mekanda, abartısız on beş kız çalışıyor. Pire gibi sürekli hareket halinde olduklarından tam olarak sayamadım. Ayrıca iki silahlı güvenlik, kasada sahibesi olacak kadın, aşçı kızlar. Ortalık eleman kaynıyor. Bizde böyle bir mekanı beş kişi ile idare ederlerdi. Diyeceksiniz şimdi tüm bu elemanlar ne yapıyor, sürekli bir devinim halindeler. Üstelik öyle fazla bir müşteri de yok.
Dışarıya verilen biraların kovaları için özel sehpa yapmışlar, sanırsın kırk yıllık şarap sunuyorlar. Böyle kendine has yerleri seviyorum, bir kaç seneye teknoloji gelecek, hepsini tek tip yapacak. Neyse, hamburger sekiz, bira altı lira tuttu. Bu ikisi bir kişiyi fazlası ile doyuruyor. Lido buranın kaliteli yerlerinden, buna göre de fiyatlar biraz yüksek.
Kızlar nerede sorunsalı
Hostele geldim, bir şey dikkatimi çekti. Müşteriler arasında tek dişi kişi yok. Ya bu Paraguay’a kızlar gelmiyor ya da şu an bir gay hosteldeyim.
** İki tane kız varmış, şimdi gördüm. Paraguay’a genelde altı ila on iki ay Güney Amerika gezisine çıkıp, artık yapacak bir şey bulamayanlar geliyormuş. Bir de benim gibi –kimse gitmiyorsa ben gideyim, maksat cinslik olsun– diyenler. Paniğe gerek yok, durum bundan ibaret 🙂
yediğin içtiğin senin olsun..