Akşam oldu, yine yağmur başladı. Gerçi dün geceki kadar değil, öyle on yılda bir yağıyormuş. Dün metroyu su bastı, caddeler göl oldu. Neyse ki iki gündür yağmur hostele dönmemle başlıyor. Islanmadan yırtıyorum.
Metro bedava
Gündüz ise güneşli, nemli bir sıcak ama İstanbul’u düşününce gayet güzel. Sabah güne metro ile Plaza de Mayo’ya giderek başladım. Metro ya da buradaki adıyla Subte girişinde bilet almak istedim, görevli “bilet yok, geç” dedi. Akşam Rolando’dan öğrendim, bazı istasyonlarda görevliler şehir yönetimini protesto için milleti bedava geçiriyorlarmış. Türkiye’de hayal bile edilemeyecek şeyler 😉
Buenos Aires ulaşımını falan daha önce merkezi hükümet yönetiyormuş. Hükümet kanuni süre dolunca seçimle gelen şehir valisine yönetimi al demiş. Bizdeki büyükşehir belediye başkanı eş değeri. Vali de emri-vaki ile Subteyi teslim alınca bizim paramızla 60 kuruş olan bilet fiyatını bir lira yapmış. Televizyonda sabah akşam bu ve buna bağlı Sube kart meselesi konuşuluyor.
Meydana gelince millete sorarak San Telmo bölgesine yöneldim, arada bir kaç kilise fotoğrafladım. İlk izlenimim Buenos Aires gerçek bir metropol, canlı, bir ritmi var. Sao Paulo ile karşılaştırırsam, çok farklı. Sao Paulo çok uyuz bir yer.
“Ben kuzu etinden yapılma bir döner kebabım, dene beni” yazmışlar. Burada sokaklarda bir sürü hediyelik eşya, dizayn ürünlerin olduğu mağazalar var. Madem buraya kadar geldim, şu Paraguay’dan aldığım Casio saatin pilini değiştireyim dedim. Gece ışığı hiç aydınlatmıyor. Sora sora pil satılan dükkanı buldum. Yaşlı bir teyze “bu saatin pili biraz zor, kocam yapıyor, o da yok” dedi. “Önemli değil siz pili ve tornavidayı verin, ben yaparım” dedim. Gerçekten dediği gibi biraz zormuş ama yeni pili taktım. Fiyatı sorunca, kadın “aslında yirmi ama işçiliği sen yaptın, on beş pesos (altı lira) ver” dedi. Paraguay’dan saati on iki liraya almıştım. Aynı saati onlar da satıyordu ve fiyatı neredeyse elli lira idi.
Sonra hemen bu dükkanın karşısında ufak bir restoran gördüm, baktım içerde sadece mahalleli var. Oturdum, biftek, on dört lira, bira da altı, fotoğraf yukarıda. Et çok iyi idi, yakın olsa her gün giderim. Ben ki iki sene vejetaryen olarak et yemedim, ondan beri de çok az yiyorum ama böyle giderse ya kolesterolden gideceğim ya da gut hastası olacağım.
Plaza de Mayo anneleri
Baktım, vakit epey geçmiş, meşhur perşembe analarını görmek için meydana geri döndüm. Bir minibüsle analar geldi. Millet Fakland adaları için hükümeti protesto etti. Analar, kaybolan çocukları bırakmış, bir takım gruplar tarafından kullanılır hale gelmiş. Tam gösteri böyle giderken, yan tarafta başka bir grup “iş istiyoruz” diyerek yolu kesti. Polis geldi, nazikçe bir şeriti açtı. Adamlar ben gidene kadar yolu kesik tuttular. Ne biber gazı, ne de cop. Demek ki demokrasi böyle de oluyormuş. Burası İstanbul’da Taksim’de yolu kesmek gibi bir şey. İnsan bunları ancak gözüyle görünce farkı anlıyor..
Rolando ile buluşma
Sonra İnternetten tanıştığım Rolando ile buluşmaya gittim. Rolando, yıllar önce Bizans Tarihi hakkında bir sayfa yaptı. Sonunda kitabını da yazdı. Ben de sayfaya Türklerin tarihini yazarak katkıda bulunmuştum. Biralar eşliğinde güzel bir sohbet ettik. Meğer Rolando’nun iki de romanı varmış. Birini imzalayarak hediye etti. Sonra metro ile hostele döndüm, yağmur başladı.
Buenos Aires metrosu oldukça eski, ama bu biraz boya yapmalarına engel değil. Gördüğüm kadarıyla belediye hiç çalışmıyor. O trafik lambaları Afrika ülkelerinde bile kalmadı. Kaldırımlar dökülüyor. Bir de bu adamı çoğunlukla bir daha seçmişler. Tamam bizimkiler her yere inşaat yaparak işi abartıyorlar ama bunlarınki de hiç bir şey yapmıyor.