Dün gece partiden saat dörtte döndük. İngiliz çocuklar başka yere gitmişlerdi, saat altıda geldiler. Onların gürültüsüne uyandım. Bir daha uyursam kalırım diye kalktım. Şilili çocuk, bizimle bardaydı, o da uyandı. Brezilya’da çalışabilmek için Paraguay’dan çalışma izni almaya çalışan ve bu nedenle hostelde kalan yetmiş yaşındaki Amerikalı George zaten erken kalkıyor. Sonra tüm gün Skype’dan ailesi ile muhabbet ediyor, köpeğini izliyor. Kızlar kahvaltıyı hazırlamışlar, oturduk. Resepsiyoncu kıza Katrin’i uyandırmasını söyledim, çünkü öbür koğuşta ve karanlıkta onu bulamadım.
Bugün Katrin ile Güneyin incisi olarak tanınan Encarnación şehrine, karnavala gideceğiz. Kahvaltıdan sonra sadece ufak sırt çantasını aldım. Bira, uykusuzluk ve klimadan kafam davul gibi, Katrin’e belediye otobüsü ile uğraşamam dedim, bir taksi ile terminale gittik.
Karnaval yolunda
65 bin guaranis verip klimasız, eski bir otobüs ile yola çıktık. Dört saat geçti, muavine daha ne kadar yol var diye sordum, iki saat deyince hayattan nefret etmem için her neden oluştu. Hostelden bize yol dört saat demişlerdi. Başım çatlıyor, sinüzitler isyan halinde. Üstüne canım sıkkın, bir defa organize bir iş yapayım dedim, o da iyi olmadı. Bilseydim, Buenos Aires’e bilet almazdım. Encarnación, Arjantin sınırında, oradan devam edebilirdim. Şimdi bu kadar yolu yine geri döneceğim.
Aslında olayı resepsiyona sormuştum, kız da posadadan binersin deyince şimdi mola yerlerinde telef olmayayım dedim. Posada, İspanyolca mola yeri anlamına gelebiliyor, ama kız Encarnación’un karşı kıyısında bulunan Arjantin’in Posada şehrini söylüyormuş, bunu anladığım zaman zaten iş işten geçmişti.
Mucize
Encarnación’a varınca, terminalin karşısında bulunan Germano otele gittik, Black Cat’den rezervasyon yapmışlardı ve saat 17’ye kadar yeri almalıydık. Otele girdik, sahibi karşıladı “böyle bir rezervasyon yok, zaten ben asla yapmam, erken gelen yeri alır” dedi. Karnaval olduğundan dolayı da her yer dolu imiş. Katrin rezervasyon yapılan yeri nedense burası diye hatırlıyor. Adam halimize acıdı, İnternetten Black Cat’in telefonunu bulduk. Adam aradı, Lilia çıktı; rezervasyonu öbür kız yapmış, o da yokmuş, derken bir sonuç alamadık.
Halimize acıyan otelci bize bir yer bulmak için Viena Oteli aradı, bir oda kalmış. Karşı taraf odayı tutmak için bir isim istedi. Katrin de soyadını söyledi. Viena otelden “zaten bu isme bir rezervasyon var” denilince.. ortamı bir neşe kapladı.
Viena Otel yakınmış, eşyaları bırakıp hemen karnaval bileti almaya çıktık. Lonely Planet bileti erkenden alın bitiyor yazmış ama akşam gördük ki yeni bir pist yapılmış, yani kolay kolay bitmez ama biz bunu daha bilmiyorduk. Köşede büfede bilet satan amcam, aracı, bir yeri aradı. On beş dakika bekledik, biletleri bir yerden aldı, getirdi. 140 bin guaranisi de götürdü. Sonradan biletin üzerinde 85 bin yazdığını fark ettim ama iş işten geçti.
Biletleri alınca karnımızı doyuralım dedik ve Karumbé restorana gitmeye çalışırken kaybolduk. Baktık olmuyor bir taksi ile restorana ulaştık. Şimdi, haritadan bakıyorum, hala o iki kilometrelik yerde nasıl kaybolduk anlamıyorum. Burada; nefis bir sebzeli biftek yedim. Katrin’in yediği cevizli, tavuklu salata da iyiydi. Porsiyonlar kocamandı, yemekleri bitiremedik. Sadece biftek iki kişiye yeterdi. Bir bira, iki kola.. kırk lira para verdik.
Otele döndük, taksiye saat dokuzda bizi almasını söyledik, saatlerdir uyku yok, başım hala çatlıyor, sinüzit derdi olanlar ne demek istediğimi bilir, ilaç falan kar etmiyor. Biraz uyusam kendime geleceğim. Bu arada karnaval kaçta başlar diyoruz. Bileti satan sekizde başlar ama siz dokuza doğru gidin dedi. Taksici yok yedide başlar diyor. Sonuçta, dokuz çeyrek gibi gittik. Saat onda başladı.
İşte karnaval
Karnavalı artık daha organize hale getirmişler, biletlerde barkod var. Alana girdik, 18 numaralı platformun kağıt bileziği kollarımıza takıldı. Yukarı çıktık, gayet iyiyiz.. Biraz sonra bir adam ve iki hostes kız geldi, durumda bir gariblik var. Adam bize “bu platform bizim şirketin, siz kimsiniz?” diye sorunca “ben Türküm, bu da İngiliz, vallahi bize bir bilet sattılar, bu bileklikleri taktılar, buraya da çıkarttılar” dedim. Aralarında mır mır konuşup, sorun olmadığına karar verdiler. Meğer bu platform bir içecek şirketi tarafından kiralanmış, adam da müdürü imiş.
Sonradan bir dergiden okuduğuma göre normal tribün elli bin guaranies. Anladığım kadarıyla şirketin toplu aldığı yeri bir de bize sattılar, yani bizi iki kez kazıkladılar.
Ama bu durum bizim yararımıza oldu, yabancı olduğumuz için özel bir ilgiye mazhar olduk. Tüm gece platformu kiralayan şirketin hafif alkollü tropikal içkiler olan ürünleri bize ikram edildi. Hatta promosyon tişörtlerden verdiler. Sonuçta içkiye para vermeyerek, üç kağıda gelmenin acısını tamamen çıkardık.
Karnaval dört hafta sürüyor, cuma ve cumartesileri olmak üzere sekiz gösteri yapılıyor. Sabah beşe doğru bitiyormuş ama bizim pilimiz saat üçe doğru tükendi. Bizimle sürekli ilgilenen, içecek taşıyan, dans eden hostes kızlarla kucaklaşıp ayrıldık.
Bu karnaval meşhur Rio karnavalının bir küçüğü, yani belki Rio’da daha fazla dans okulu falan vardır ama sonuçta yapılan iş aynı. Neyse böylece ömründe ilk defa bir karnaval görmüş oldum. Daha doğrusu; bu kadar çok popoyu ve memeyi bir arada görmemiştim, o da oldu.
Koray'ın sitesinden buraya geldim, blogunuz çok güzelmiş 🙂 Bir de fotoğrafların biraz daha büyük çözünürlüklü halleri olsa daha da güzel olurmuş.
Yalçın sağol, laptop taşımıyorum. Yazıları cep telefonu HTC Desire ile yazıyorum. Bu fotoğrafları bir arkadaşın bilgisayarından telefona yükledim, sonra buraya. Önceki yıllarda virüs problemleri oldu, mümkün mertebe internet kafe kullanmıyorum.
Nex 5N kit lens ile çekilen fotoğrafları, artık dönünce ayarlayacağım.