Şu an Pluma seyahatın 17:30 otobüsüyle Sao Paulo’dan İguazu şelalelerine doğru yola çıkmış bulunmaktayım. Yolculuk yaklaşık on beş saat sürecek. Otobüsün içi kutuplar gibi, klima sonuna kadar açık. Dışarıda sıcak, güneşli bir gün olsa anlayacağım, ama yağışlı ve serin bir hava var. Brezilyalılar alışık, hemen battaniyelerini çıkardılar. Ben de gezgin bloglarından hazırlıklıyım, poları, Laos’tan beri yanımda olan sweat-shirt’ü giydim. THY’nin battaniyesi zaten rezerve idi. Ama her şeye rağmen gripten daha bugün kendime geldim ve bakalım yarın İguazu’ya nasıl varacağım.
Sao Paulo izlenimleri
Evet, beş günlük Sao Paulo olayı böylece bitti. Artık dönüş için bir daha orada olacağım. Sao Paulo, çoğu kişinin malumu olduğu üzere ve bence de mümkün olduğu kadar az uğranılması gereken şehirlerden. Kırk milyon insan gecekondulara ve gökdelenlere sıkışmış köle gibi yaşıyorlar. İnsanları boşalttıktan sonra bir atom bombası atılsa ve Sao Paulo yeryüzünden silinse insanlık tarihi adına hiç bir kayıp sayılmaz.
“Bu şehirde hiç iyi bir şey yok mu?” derseniz, elbette vardır. Ben görmedim, Timur arkadaşım gitmiş, Vila Madalena diye bohem, barların olduğu bir yer, sonra envai çeşit restoranlar, “clap”lar falan.. Ee, bunlar her yerde var, günümüz global dünyasında öyle özel bir özellik oluşturmuyor ki. Bir tane zavallı müze, İstanbul’da bulunan dandik bir resim sergisi daha zengindir. Bir tiyatro binası, Tarlabaşında olsa, bir özelliği var diye kimse dönüp bakmaz. Ha, Copan binası, hani şu s harfi şeklinde olan beton yığını. Bir o orijinal bir şey.
Parası olanlar kendilerine merkezlerde güvenli vahalar oluşturmuşlar ama yine de tedirginlikle yaşıyorlar. Telefonla istediğin pizza ancak dış kapıya kadar gelebiliyor. Onu da iki demir kapı, eve güvenlik telefonu sonrası alabiliyorsun. Arka sokaklarda crack çekmiş insanlar birbirlerini tavuk gibi boğazlıyor. Parası olanlar kaçırma olaylarına karşı kesinlikle bu durumunu göstermiyorlar. Neyse bu kadar yeter, sonuç olarak yaşanacak bir yer değil diyeyim, kendi süper sübjektif gözlemlerimi bitireyim.
Otobüs yolculuğu
Sabah oldu, Cascavel diye bir yerden geçiyoruz. Gece, ilk molada şoför ile konuştum, klima olayını hallettim, yani tamamen kapattı. Önümde oturan, soğuktan kıvranan Avustralyalılar teşekkür ettiler. Molada yarım ekmek peynirli salamlı sandviç aldım, on lira. İkiye böldüler, aksam ve sabah tıkınması da halloldu. Şu an hava aydınlandı, yeşil bir ovada ilerliyoruz. Bütün gece yağan yağmur kesildi ama buralarda her an yağabilir. Biraz pahalı da olsa şimdi cepten İnternete girip bu yazıyı da tamamlayayım.
Molalarda size üzerinde numara olan bir kart veriyorlar. Yediğinizi, içtiğinizi ona işletiyorsunuz. Çıkışta onu kasaya okutuyorlar, parayı ödüyorsunuz. Bunu niye yazıyorum, benden önde giden Varuna grubu bu olayı biraz yanlış anlamış, bloglarından okudum. Ben aynı sistemi Sao Paulo’da bir restoranda gördüğümden onlar gibi düşünmedim. Bazen, akla gelmeyen detaylar, böyle küçük problemlere yol açabiliyor. Bu da seyahatleri belki biraz daha ilginç hale getiriyor.