Sabah’ın ilk ışıkları ile Arjantin’in şarap bölgesi Mendoza’ya vardık. Otobüste en fazla on kişi olduğu için rahat bir yolculuk oldu. Ben ki böyle vasıtalarda zor uyurum, bu sefer tam tersi oldu.
Mendoza’ya giriş Manisa’ya benziyor. Uçsuz bucaksız düzlüklerde üzüm bağları, ve arkada yükselen dağlar. Güney Amerika’ya geldiğimden beri ilk defa böyle dağ silsilesi görüyorum. Bunlar And dağlarının başlangıcı sayılabilir.
Otogara varınca turizm danışmadan bir harita aldım, Savigliano hosteli sordum. Terminalin içinden bir alt geçit var, onu geçince hemen karşıda. Merkeze, yani San Martin caddesine ise beş kuadra uzakta.
Güney Amerika şehirleri, yada şimdiye kadar gördüklerimin hepsi bizim Milet’li mimar Hippodamos’un icadından, yani ızgara planlı, o nedenle, bir yeri anlatırken, hep üç kuadra, beş kuadra diyorlar. Bunu köşe, yada kare olarak anlayabiliriz.
Hostelde ilk iş, iki gece için yaptığım rezervasyonu bir geceye indirdim, 48 pesos. Çünkü buraya erken vardım. Öğleden sonrası için yarım gün bir şarap turu aldım, yüz pesos.
Sonra hosteli Google Maps’tan check-in yaptım. Yapanlara bir büyük bira veriyorlarmış. Akşama içerim dedim.
Sonra çıktım, şehir merkezini dolaştım. Canlı bir şehir, caddelerde ağaçlar, yeşillik, insanlar alış verişte, kaldırımlar geniş, kafeler açık havada, bir zamanlar Beyoğlu gibi.
Şarap turu
Şarap turuna gittim, geldim. Önce asıl bölge Maipu’da büyük modern bir fabrikaya gittik. Şarap hakkında açıklamalar yaptılar. Şarap ve şampanya tadımı yaptık. Daha sonra daha geleneksel tarzda üretim yapan bir yeri ziyaret ettik. Burada da tadım yaptık. Ben 35 pesoya bir şişe şarap aldım. Bodega’nın sahibesi kadına “Türk şarapları tattın mı?” diye sordum, malesef dedi. Sonra Şiraz üzümüne Fransızların sahip çıktığını ama İran’a ait olduğuna inandığını söyledi.
Son olarak geleneksel soğuk taş baskı zeytinyağı yapan bir yeri ziyaret ettik. Ekmeklere çeşitli zeytinyağları döküp tadım yaptırdılar. Ürettikleri kuru yemişlerden de koymuşlardı. Burada bir nevi karnımı doyurdum. Sonra hostele geri döndüm.
Bu bölge yemyeşil ama rehberin söylediğine göre çok az yağmur yağıyormuş. Bütün su nehirden, dolayısı ile And dağlarından geliyormuş. Yüz yıl önce çok iyi bir sulama sistemi yapmışlar. Aklımda kalanlar bunlar. Şu an Google Maps’ten kazandığım bir litrelik birayı aç karnına içiyorum. Daha fazla detay yazacak durumun yok.
Ben şaraptan hiç anlamam, ama yine de fikrimi sorarsanız. Arjantin şarapları aroması yüksek, kolay içimli, yemekte iyi gidiyor. Ama çok fazla aroma bende Şirince’nin meyveli şarapları etkisi yaptı, yani o kadar sevmedim. Şu ana kadar denediklerim arasında en çok Tunus şarapları hoşuma gitti, belirteyim.
Doğa olarak ise, daha önce yazdığım gibi Manisa tadında. Şaraplarını sevmesem de, Cape Town şarap bölgesi doğa olarak muhteşemdi. Mendoza ise şarap kalitesi ve doğa olarak öyle aman illa da ziyaret edelim dedirten bir yer değil. Ama bu Arjantin’de de başka nereye gideceksin. Geldim, bunu da gördüm.
Zeytinyağına gelirsek, ekmeklere döküleni denemeden önce, dibinde bir iki yudum kalan şişeyi kaptım. Biraz yüzsüzce oldu ama, olsun. Kapağa dökerek ufak bir test yaptım. Asit derecesi kabul edilir sınırlar içinde ama bunda da şarapların aksine hiç aroma yok. Sanki iyi bir ayçiçek yağı gibi. Ama Buenos Aires’liler yarım litresi on iki lira olan bu yağı şişe şişe aldılar.
Akşam hostelde gece nerelere gidilir dedim, barlar bölgesi bayağı uzakta imiş, yirmi kuadra. İkram biramı aldım, yazıya bu eki yaptım. Bu günlük bu kadar yeter.
Bu şarap turunu ucuza çıksın diye bisikletle de yapıyorlar ama böyle kırk liraya galiba daha iyi oldu. Nereden baksan içtiğim şaraplar en az yirmi lira tutar. Zeytinyağı da bonusu olur.