Sabah yağmurlu hava ufak ufak devam ediyor. Tuvalet için kuyudan su çekiliyor. Ama kova plastik olduğundan bir tekniği varmış, yapmaya çalışırken, kovayı kuyuya düşürdüm. Sonra kabanyada kahvaltı yaptıktan sonra Cabo Polonio’da bir tur attık. Burada bir deniz feneri var. Fenerin arkasındaki kayalıklarda ise deniz aslanları. Sonra sahilden yürüdük. Tam taşların bittiği bir yere geldik, denize sıfır bir kafeterya var. Oradan geçeyim dedim. Sahibesi kadın “Burası restoran, aşağıdan yürü” dedi. Burada mekan sahiplerinin gördüğüm kadarıyla çoğunun bilmem nesi kalkmış. Ulan belki orada bir çay içeceğim. Aslında gerçekten de düşünüyordum ama bu tavırı görünce vazgeçtim.
Gerçi bir sonraki mekan “biz çay servisi yapmıyoruz” dedi. Gazoz varmış. Yahu, sabah sabah, bu yağmurlu havada gazoz mu içilir. Neyse, hükümetin bütün bunları kovmak ve burayı daha başka şekilde değerlendirmek gibi bir projesi varmış. Bunlar da sağa sola “kahrolsun polis, bize karışma, biz özgürüz, burayı koruyalım” falan yazmışlar. Umarım Uruguay hükumeti tez elden bu kazıkçı tatlı su hippilerini buradan atar, burayı bir milli parkın olması gerektiği gibi insansızlaştırır. Zaten özgün kabanya dedikleri saçma sapan beton yapılar. Sağına soluna eski püskü bir iki eşya asmakla bir tarz oluşmuyor maalesef. Benim fikrim, bu bölgede sadece çadırlara, o da kısıtlı bir alanda izin verilmeli.
Geri dönüş
Sonra yeniden kamyona doluştuk, arabayı bıraktığımız girişe döndük. Yakındaki kasabalara uğrayıp lavabo giderini aradık. Sonunda bir yerde bulduk. Bir çiçekciden bahçe için çiçekler aldık. Yol üstünde bir milli park ve kale var oraya uğradık. Capo Polonio’ya sığmayan gitarlı elemanlar buralarda ağaç altlarında mesken tutmuşlar, doğa ile iç içe yaşıyorlar. Chuy’a döndük, arabayı teslim ettik. Akşama mangal var. Nina kabanya yapmak için arsa aldı, kutlanacak. Kuzu eti aldık. Kilosu 12 buçuk lira. Fişi saklıyoruz. Çünkü Chuy’a girerken bir şey yok ama çıkarken gümrükçüler arabaları kontrol ediyorlar. Eti Uruguay tarafından aldığımızı ispatlayamazsak el koyuyorlar.
Freeshop’tan İspanyol şampanyası, daha doğrsu Katalan cava aldık. Burada milletin aldığı şeylere bakıyorum. Pringıls falan alıyorlar. Şimdi koca Uruguay’da patates cipsi kalmadı, buralara kadar geldin, Pringıls alıyorsun, hayret. Bir tanesi dört tane enerji içeceği alıyordu. Hani elektronik falan olsa anlarım da enerji içeceği ne ya… Sınırda yazılan tabelada gördüğüm kadarıyla, alınan bir ürün en fazla 150 dolar olmalı. Belki yüzer dolarlık beş ürün alınabiliyor, onun limiti nasıl bakmadım.
Otobüste elemanın biri aldığı bir şeyleri bizim üste bırakmış, gitmiş, gitarı ve kız arkadaşıyla en arkaya oturmuş. Uyanık ya, gümrükçü yabancı olduğumuz için bizim sanacak ve dokunmayacak. Ama gümrükçü torbayı ısrarla karıştırınca, geliverdi. Gümrükçü iyi adammış. Bir daha olmasın dedi. Eleman stresten bembeyaz yüzle, zar zor teşekkür etti.
Akşama fırtına yağmur mangalı yaptık. Kuzuları mideye indirdik. Bu gece Nina’nın kabanyası boş, Katrin ile çadırda kalacaktık ama bize bir güzellik yaptılar. Nina, Katrin’in mahalleden arkadaşı. Punta del Diablo olayı da burada bitiyor. Yarın Montevideo’ya gidiyorum.