Santiago’ya ilk ayak bastığım Alameda otobüs terminalinin hemen bitişiğinde, Şili’nin iki büyük firması Tur-Bus ve Pullman’ın özel terminalleri var. Metro durağı Universidad de Santiago. Bunların haricinde iki tane daha terminal varmış.
Kültürel farklar
Şimdi otobüste giderken Santiago’da edindiğim bir kaç izlenimi belirteyim. And dağları Şili’yi sadece coğrafi olarak diğer Latin Amerika ülkelerinden ayırmıyor, kültürel olarak da ayırmış durumda. Çalışma saatleri, kurallar falan, daha önce yazdığım gibi Arjantin, Uruguay, Paraguay’dan çok Türkiye’ye benziyor. İnsanların karakterleri ve davranışları. Konuştuğum bazı insanlar kendilerini daha Avrupalı, Alman geçmişle özdeşleştiriyor. Mesela Arjantin’de İtalyan etkisi, doğal olarak Latin kültürü daha çok net gözüküyor. Birisi konuştuğu dilin İspanyolca değil, Şilice olduğunu bile iddia etti. Sözlüğü bile var dedi. Bir kaç kelimeyi değişik kullanınca maalesef yeni bir dil olmuyor, yoksa benimle anlaşamaması lazımdı. Neyse, telefonda bizim gibi “alo” demeleri, otobüste bavulları muavininin alması, zorla emniyet kemerini bağlatmaları, otobüslerin Mercedes olması bile onları diğer Latin Amerika ülkelerinden ayırıyor. Çünkü Güney Amerika’da şimdiye kadar Marcopolo’dan başka otobüse binmemiştim.
Şimdi aklıma geldi, ufak bir anekdot, yazayım. Geçen gece gittiğimiz yaş gününde bir kız gümrükte çalıştığını, son zamanlarda Türkiye’den otomobil geldiğini, çok şaşırdığını söyledi. Ben de bizde epey bir üretim olduğunu falan anlattım. Mesela Honda Civic geliyormuş. Birisi ilanlarda yüzde yüz Japon diyorlar dedi. Neyse, kız bir şeye daha şaşırmış. Bizimkiler konteynerlere otomobilleri eğik koyup dört tane sığdırıyormuş. Diğer ülkelerden böyle gelmiyormuş. Ben de Türklerin kafası çalışır bu işlere dedim, ne diyeyim..
Saat öğleden sonra üç buçuk, yolu yarıladık sayılır. Muavin, Serena’ya saat yedi gibi varacağımızı söylüyor. Solumuzda Pasifik Okyanusu, kuzeye doğru gidiyoruz. Toprak çölleşmiş, sadece kaktüsler var. Zaten Santiago’dan çıktığımızdan beri, bir kaç şarap bölgesi dışında pek yeşil görmedik. Tipik bir bozkır görüntüsü. And dağları Pasifikten gelen rüzgarları süzerek yeşili Arjantin tarafına, çorak toprağı Şili’ye vermiş. Yol boyunca plaj köyleri gözüküyor. Bungalovlar burada da moda. Mola yerlerinde arabaları ile park etmiş epey insan var. Yaz tatili ve pazar günü olunca normal. Sık sık paralı yol ücreti için duruyoruz. Geçişler ucuz sayılmaz, normal otomobil on lira, otobüs otuz lira kadar. Uzun bir tünelden geçtik, fiyat iki misli idi.
Aji Verde
Bir kaç küçük kasabadan geçtikten sonra akşama doğru nefis bir deniz manzarası ve büyük sayılabilecek La Serena’ya vardık. Bir taksiye atlayıp Aji Verde hostele yerleştim. Bu aji lafına Güney Amerikada çok rastlanıyor. Benim fikrim bizim acı’dan geldiği, çünkü Aji, biber demek. Turkolar zamanında gelmiş olmalı.
La Serena ilk izlenim olarak hoş bir yer, hemen bir gün daha fazla kalmaya karar verdim. Yakındaki süpermarketten yiyecek bir şeyler ve litrelik bir bira aldım. Çatıdaki hamakta, kuzey haçı takım yıldızına bakarak birayı içtim. Hostel tam klasik bir hostel. Resepsiyona bakan Alman çocuk iki ay Bakırköy’de Türk arkadaşının yanında kalmış. Günaydın dedi. Akşam olmasına rağmen, günaydın ile karşılık verdim. Yarın plaj günü…