Camagüey

Dün Camagüey’e geldik. Küba’nın üçüncü büyük kenti imiş. Otobüs Trinidad’tan saat onda hareket etti, 15:40’da Camagüey’in ne işim var burada dedirten terminaline vardı. Hava yağmurlu, can sıkıcı. Terminalden çıkınca bizi taksici Iraquel yakaladı. Her yerde olduğu gibi üç cuca merkeze götürecek. Bende bir casa adresi var ama onun tanıdığı daha merkezi olan birisi varmış. İyi dedik, merkeze yakınsa ona gidelim. İlk gittiğimiz dolu idi, sahibesi kadın biraz ileride Miguel’e bakın dedi.

Miguel bizi gayet candan karşıladı. Odası geniş, yola balkonu var, yüksek tavan. Fiyat yirmi cuc. Salonda dev bir televizyon. Uzun bir koridor. Bizi terasa çıkardı, havuzu var ama boş. Karısı kısa boylu, tombulca sempatik bir siyahi hatun. Geçen sene Salih adında bir Türk burada bir ay kalmış. Haftaya bir hafta kalmak için bir daha gelecekmiş. Bu arada köpekleri Suzi de kendini sevdirmek için etrafımızda dört tur atıyor. İsmi Buena Vista Guesthouse, Yandy diye de geçiyor. Popular caddesinde. Bu caddede daha başka bir sürü casa particular var.

Bir anda Camagüey’e ısındım. Bazı şehirler vardır, doğru dürüst bir şey yoktur ama hoşunuza gider. Kalayım burada bir süre dersiniz. Terminal binasının o soğukluğu bir anda silindi. Daha sonra taksici Iraquel ile konuşuyorum. Yakında havalimanı varmış ve buraya Kanadalı turistler geliyormuş. Buradan çevredeki plajlara gidiyorlarmış. “Camagüey’e çok turist gelmez” dedi. Ama gelenler bir daha gelip uzun süre kalıyorlarmış.

Odaya yerleştikten sonra arka paralelde bulunan Republica yaya caddesine çıktık. O kadar yürüdük, sonuna gelemedik. Yorulunca yüksekler ötesi tavanı olan, büyük bir lokantaya girdik. Masadaki örtü de yılların lekeleri. Menüde fiyatlar peso. Peynirli biftek, pilav, salata vesaire, biralar falan, velhasıl yedik içtik, iki kişi on lira hesap ödedik. Burası Trinidad gibi değil, daha gerçek bir Küba.

Bu Küba’da fiyatlar acayip dengesiz, tamam anlıyorum, ambargo var ve CUC diye bir şey icat edip turizmin ucuza gitmesine engel oldunuz. Ama fiyatları cuc olarak koyarken biraz el insaf yani. Üç aşağı beş yukarı benzer iki porsiyon, TL olarak yazıyorum, biri iki lira, öbürü yirmi, otuz, kırk ne gelirse..

Su, burada lüks, markette bulursan iki lira, yoksa Trinidad gibi tüm şehir anlaşmış altı lira. Bu arada  her markette bulunmuyor. Şişe şişe içkiler, ve hatta Coca Cola bile var, su yok. Miguel’in karısına sordum, arayacaksınız dedi, bazen epey yürümek gerekiyor diye de ekledi. Şansımıza, biz şehrin merkezi sayılan Ignacio Agramonte parkının köşesindeki restoran-barda bulabildik.

Gece çıktık, bu sefer yaya caddesinin Plaza de Gallo’dan öbür tarafına devam edem bölümünü yürüdük, Maceo caddesi. Bunun sonu Plaza Maceo. Sağdan, artık çalışmayan İspanyolların yaptığı tramvay raylarını takip ederseniz Ignacio Agramonte parkına varılıyor. Burada Casa de Trova diye bir yer var. Sahnede yerel bir grup alternatif rock denilebilecek bir şeyler çalıyor. Yine dış kapıda bir kuyruk. Eleman üçer beşer insanları içeri alıyor. Bir cuc giriş parası. Kutu bira (genelde Küba’da hep bu küçük kutu bira var) bir cuc. İçeride Küba gençliği, herhangi bir Avrupa, Amerika şehrinden farklı değil. Birkaç şaşkın turist falan ama ortam fena değil. Sadece ses sitemi çok kötü. Yoksa tüm gece kalırdım.

Sonra kaldığımız yere dönerken, bitişikteki Bambu barda son bir bira içelim dedim. Oturduk, hemen iki kız da yanımıza oturdu. Sonra klasik “ver ar yu from” falan. “eşlik ister misiniz” Hiç güven verici tipler değildi. Zaten bu evlere geldiğimizde ev sahipleri, siz bir şey demeden “kızlarla gelecekseniz, kimlik kartı olsun, yoksa hırsızlık falan oluyor” demişti.

Ben de kızlara bakalım tepkileri ne olacak diye, kimlik kartınız var mı dedim. Suratları asıldı. Varmış ama otele kayıt olmak istemiyorlarmış. Nedenini sorunca, polis tarama yapıyor sonra bir sene ila dört sene arası içeri atıyor dediler. Yani şimdi dedim, bir Kübalı kız ve yabancı biri aşık oldular, ne olacak dedim. Polise gidip 120 dolara özel izin alınıyor dediler. İlginç.. Neyse eve döndük, olayı Miguel’e anlattım. Yok öyle bir şey dedi. Kızlar ya sabıkalı falandır, ya da hırsızlık falan için böyle söylüyorlar dedi.

Bambu bardan dışarı çıktığımızda bir bisiklet taksici Copacabana diskoya götüreyim dedi. Uzak mı? diye sordum, çook uzak dedi. Sonra haritadan baktım iki kilometre, İstiklal caddesi kadar, neyse, gitsek mi diye konuşurken, yandaki inşaattan gecenin o saatinde bir kova ile çıkan biri “kısa pantolonla almazlar” dedi. Biz de odaya döndük, pantolon giyip alemlere aksak mı akmasak mı derken uyku bastırdı..

Camagüey’de son gün

Bugün çıktık şehirde turistik gezimizi yaptık. Yolda Midas sergi salonunda yeni bir sergi açmışlar, sanatçılar canlı üretimde yapıyorlar. Küba’da nereye giderseniz gidin resim müzik ile ilgili bir şeyle karşılaşıyor. Bu da iyi bir şey. Salonun isminin geldiği Türkiye’de de bir gün böyle olur inşallah..

Maceo caddesinde dolaşırken büyük bir salonda karşılıklı iki kuyruk vardı. Birinden sadece et kıyma alınıyordu.  460 gramı iki buçuk lira. Burada bu peso fiyat yazan lokantalarda da porsiyonların gramı yazılıyor. Mesela dün yediğimiz dana biftek, 260 gram iki buçuk lira gibi bir şeydi. 460 gram peynirli jambonlu biftek ise üç buçuk lira.

Bu caddede büyük mağazalar var. Ama ürünler kısıtlı, üçüncü sınıf Çin malları vitrinlerde. İnsanlar bazen dakikalarca o kitsch mobilyalara bakarken görülüyor. Dandik saatleri cuc üzerinden acayip pahalı satıyorlar. Adidas mağazası var, resmi gibi duruyor. Bir de Küba’da Western Union büroları var, yurt dışından para alıp-göndermek için.

Ben odaya dönüp yazıları, fotoğrafları düzenledim. Sonra İnternete yüklemek için Plaza de Gallo’ya gittim. Camagüey’de bir çok noktada wi-fi var.  Ignacio Agramonte parkı, Republica caddesinde Etecsa’nın önü falan.

Akşama doğru yemek için yine Republica caddesine çıktık. El Patio diye büyük bir restorana girdik. En arka bölüm Salon de los Tinajones. Camagüey’lilere Tinajonesler deniyormuş, bu isim de fotoğrafta görülen dev küpten geliyormuş. Yemek lezzetli, fiyatlar çok uygun, o kadar yedik içtik, balık, karides, yanına pilav, salata, bira falan adam başı on beş lira.

Karidesleri ekmeği rendeleyip yufka gibi yapılan bir katmanın üzerine koymuşlar. Buraya özgü bir şey sanırım. Fotoğrafı biraz yedikten sonra çektim, kusura bakmayın 😀 Yanda görülende safranlı pilav. Elbette safran bulamadıkları için İspanya’da da olduğu gibi gıda boyası kullanmışlar.

Sonuç olarak Küba’da yemek yıllar önce olduğu gibi sıkıntı değil. Devlet ya da özel peso fiyatlar olan restoranlarda çok ucuza normal kalitede yemek mümkün. Turistik restoranlarda fiyatlar bir anda fırlıyor ama onlarda da sunum, kalite daha üst düzeyde.

Akşam üzeri çıkıp son bir tur attık. Suat bu gece Havana’ya dönüyor, tatili bitti. Oradan evine.. Ben ise Santiago’ya devam edeceğim. Otobüs sabahın altı buçuğunda. Check-in yapmak için terminale kırk beş dakika önce gelin dediler. Ona göre taksiyi falan ayarladık. Miguel ve karısı sabahın köründe kalkıp beni yolcu ettiler. Sonuç olarak Camagüey’i beğendim. Burası da koloniyel şehir, mimari falan. Sadece Trinidad kadar meşhur olamamış.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Bir Cevap Yazın