Aslında yirmi beş dakika yürüme mesafesinde olmasına rağmen tembellik yaptım ve metro ile bir durak gittikten sonra bir beş dakika yürüyerek Boltbus’ın “5951 Hollywood” adresindeki durağına ulaştım. Boltbus’ı Guadalajara’da hostelde yazar olduğunu söyleyen Meksika’da yaşayan, Amerikalı siyahi bir eleman söylemişti. Greyhound’dan daha iyi demişti ama sonra bileti basınca anladım ki Greyhound’un ucuz servisi imiş. İkisinde de seyahat ettim, otobüs kalitesi, servis olarak bir fark görmedim. Bileti İnternet’ten almış, biniş durağı olarak Samesun (Walk of Fame) hostele en yakın nokta olan burayı seçmiştim. 5951 numaranın kocaman bir şekilde yazıldığı yere geldim ama ne bir işaret ne otobüs, hiç bir şey yok, üstü tenteli bir boş bir alan var sadece. Yol kenarında beklemeye başladım.
Bir gazetede bu durağın açılışı ilgili bir haber okuduğum için bekleyeyim bakalım dedim, zaten bayağı erken gelmiştim. Beklerken yoldan tek tük geçenlerden bir kaçı “Happy New Year” diyerek sağ olsunlar yeni yılımı kutladılar. Otobüsün kalkmasına on dakika kala biri daha geldi, beklemeye başladı. Boltbus’ı mı bekliyorsun diye sordum, evet deyince tamam dedim, doğru yere gelmişim. Zaman geçti, otobüsün saati geldi, o da geçti, ortada kimse yok. O zenci elemana, otobüsün buraya geldiğine emin misin? diye sordum. Evet, bir kaç kez bindim buradan dedi ama o da kıllanmaya başladı. Sonunda, kırk beş dakika sonra otobüs geldi. Şoför biletlere bakmadı bile bindik ve terminale gittik, orada otobüs doldu. Las Vegas’a doğru yola çıktık.
Yolda Carl’s Jr’da mola verdik. Mola yerinin çevresinde bilumum fast foodcular bulunuyor. KFC, Mc Donald’s, Burger King, In-N-Out etc. Zaten bu Amerika’da bir yemek bölgesi varsa bunlar standart. Ve bu bir süre sonra sıkıyor, insan yok mu kardeşim şöyle bir sulu yemek falan diyor, Amerikalılar böyle bir şey bilmediğinden demiyordur, herhalde..
Akşama doğru bulutlu, soğuk Las Vegas’a vardık. Şansıma son durak kalacağım Sin City hostele yakınmış. Bilette Fremont durağı yazınca biraz uzak olacak sanmıştım. Ama Fremont’un hostele en yakın bölgesinde duruyormuş. Böylece on beş dakika yürüme ile hostele vardım.
Akşam Kuzey Outlet’ine gideyim dedim, baktım yol karanlık, yağmur da çiseleyince biraz yürüyüp geri döndüm. Burada evsizler dışında herkes bir yerden bir yere otomobil ile gidiyor. Kalacağım bir kaç gün içinde dikkatimi çekti, benden başka yürüyen kimse, turist dahi,l görmedim. Sonra yağmur kesilince bir daha çıktım ve bir yarım saatten fazla yürüyerek Fremont Street Experience’ye gittim ve “wow” lafının nereden geldiğini anladım. Adamlar yapmış abi modunda kendi kendime söylenirken daha resepsiyoncu elemanın filmlerde görülen yer dediği bölgeyi görmedim. Sonra hostele dönüşte içeri girmedim, yolu uzatıp bir de üzerine Stratosphere’e gidip sonra geri Sin City hostele döndüm.
Las Vegas’ta ikinci gün Grand Kanyon turuna gittim. Turu İnternet’ten yaklaşık seksen dolara aldım, South Rim Bus Tur. Adamlar buluşmayı on beş dakika yürüme mesafesindeki Stratosphere’e vermişler. Sabahın karanlığında, saat altıda, yine bom boş yollarda gittim. Orada bir kalabalık var, önce başka bir acentanın otobüsü geldi, sonra bizimki. Birkaç otel toplayıp, merkeze vardık. Burada kayıt olduk, grupları ayırdılar, ufak bir kahvaltı, su falan verdiler. Ve otobüslere yerleştik. Rehber ve şoförümüz Kalamiti Ceyn tarzında bir hatun.
Grand Kanyon yolu bayağı uzun, yaklaşık bir beş saat var. Yolda bir mola verdik. İkinci molada bir restorana geldik. Turu alırken on beş dolar ve yemek yazılarını görüp ekstra zannedip cümlenin tamamını okumamıştım. Restorana varınca, ulan millette amma para var, saldırdılar büfeye diye düşündüm. En son ben kaldım, yer gösteren kadın, bir masa gösterdi, ben durumu anlamaya çalışırken o anladı, söylediklerinden sadece “dahil” kelimesini anladım ve ben de büfeye doğru hareketlendim 🙂
Yemekten sonra ilk olarak sanırım adı Grandeur Point olan yerde durduk, rehber bir saat zaman verdi. Bu arada kar yağmaya başladı, kanyona sis çökmüş, hiç bir şey gözükmüyor. Orası burası yürürken, bir baktım zaman dolmuş, otobüse tam vaktinde yetiştim ama herkes dönmüş, beni bekliyordu.
İkinci nokta Bright Angel Lodge oldu. Herkes kanyon yerine otelin içindeki şömine ve hediyelik eşya mağazasına doluştu. Adet yerini bulsun diye dışarıda bir tur attım, otelin bir kısmı garson hatunlarla ilgili bir müzeye ayrılmış, sıcak diye epey orada oturdum. Sonra döndük, gece hostele vardık, otobüs tam önünden geçiyormuş, bir daha yürümek zorunda kalmadım.
Üçüncü güne Las Vegas North Premium Outlets’e giderek başladım. Dayanamadım Timberland’dan altmış dolara bir kaz tüyü anorak aldım. İyi ki almışım, kat kat tişörtlerin üstüne giydiğim kapüşonlu sweat shirt’ün önündeki hardal ve yemek lekeleri ile evsizlerden bile acınacak bir görüntüde idim. Zaten yollarda bir onlar bir de ben yürüyorum. Outlets’de dolanırken bir Sarar mağazası gördüm ve burada çalışan bir Türk ile epey muhabbet ettim.
Hostele yürüyerek döndükten sonra sekiz dolara Deuce otobüs kartı alıp Strip caddesine doğru yollandım. Bu kart ile bilumum otobüslere sınırsız yirmi dört saat boyunca biniliyor, zaman aldığın andan itibaren başlıyor, yani gece on ikide bitmiyor. Öyle ayarladım ki, yarın öğlen havalimanına giderken de bu kartı kullanayım.
Strip caddesi, oteller acayip bir yer. Kitsh sanatın doruk noktası, ama bence mutlaka görülmesi gereken bir yer. Gece yarısına kadar, otelleri, caddeleri vesaire dolaştım. Sonunda madem biletim var, bir daha Fremont’a gittim. Ama çok kalabalık değildi. Sonunda yorgunluktan bitmiş durumda hostele döndüm.
Las Vegas’ı da böylece kabaca bir gördükten sonra ertesi gün havalimanına yollandım. Bileti altmış dolara Sprit Air’den aldım. Genellikle çoğu low coast firmalarda olduğu gibi bagaj falan derken bu ücret arttı. En güzeli sekiz dokuz kiloyu geçmeyen içinde kesici, sıvı olmayan bir çanta ile seyahat etmek lazım ama böyle soğuk yerlere falan gidince biraz zor.
Amerika’da havalimanları biraz değişik yada bana denk gelenler, gelen ve giden yolcu aynı salona çıkıyor. Sanırım bu sadece burada var, başka bir ülkede görmedim. Las Vegas’ta artık uçağa biniyoruz, bekleme salonu, orada bile kumar makineleri var. Ben hayatta hiç kumar oynamadığım “yalandan bahislere bile girmem”, bir de oynamasını bilmediğim için, Las Vegas’a bir dolar bile bırakmadan San Fransisco uçağına bindim..