Sabah bir on dakika yürüme ile troleybüs durağına geldim. Durakta bekleyen görevliye Kuzey Terminali burası mı karşısı mı? diye sordum, sanki bana karşısı gibi geliyordu ama burada bekle dedi. Gelen ilk troleybüse bindim, dün gece Navidad olduğundan yollar boş, yarım saatte terminale vardım. Önceki gün metro ile varmamız bir saati bulmuştu.
Hangi firma ile León‘a gitsem diye bakınıp en sonunda fiyatları daha ucuz olan Primera Plus’u seçtim. Ucuz diyorum da beş saatlik yol seksen lirayı buluyor. Otobüs diğerlerinden ucuz diye dandik bir şey beklerken, süper lüks bir şey çıktı.
León’a varınca otogarda şehrin tam merkezinde, meydanda Aslanlar Çeşmesinin karşısında bulunan hostele nasıl gidilir? diye sordum, taksi dediler, pahalı olur, otobüs yok mu? dedim. Kız otobüsü tarif ederken Orugas falan bir şeyler dedi, önce yanlış anladım, bu da nedir ki diye dikkate almadım. Çünkü bu Meksikalıların İspanyolcasını bazen hiç mi hiç anlamıyorum. Sonradan sordum, yanlış mı duydum diye, meğer resmi adı Optibús olan metrobüslere yeşil renginden dolayı tırtıl yani orugas diyorlarmış.
León’da Hostal el Armario’da kaldım. Kendilerine tematik hostel diyorlar. Fiyatları biraz yüksek olmasına rağmen, diyebilirim ki, bugüne kadar kaldığım yüzlerce, yoksa bini buldu mu?.. neyse bu başka konu, yüzlerce hostel arasında en ilginç olanlarından bir tanesi.. butik otel kıvamında. León’a yolunuz düşerse, biraz fazla verip, zaten pek fazla seçenek yok, burada kalmanızı öneririm.
León’a yıllar önce Meksikalı turizmcilere rehberliğini yaptığım uzun bir Türkiye turunda tanıdığım ve o zamandan beri görmediğim bir arkadaşı görmeye geldim. Hem de kuzeye giderken arada bir mola olsun istedim.
İşin gerçeği Guanajuato’ya gitmeyi düşünüyordum. Bilindiği gibi Lonely Planet’in Meksika’da mutlaka görülecekler listesinde olan bir yer. Ama ben hostelworld’den rezervasyonları yaparken burayı Guadalajara ile karıştırdım. Rotayı León ve Guadalajara olarak belirledim, güzel de oldu. Sonradan olayı fark ettiğimde iş işten geçmişti, bir de Guanajuata’da kalacak yerler tatil dolayısı ile çok sınırlı ve fahiş fiyatta idi. Ben de Meksika’da en ucuza hostel bulduğum Guadalajara planını bozmadım. Guadalajara büyük ve tarihi bir şehir. Onu da görmek lazım.
Akşam bütün şehir hostelin önündeydi, aileler akşam gezmesinde, köşelerde komiklik yapan palyaçoları izliyorlar, abur cubur yiyorlar, İsa’nın doğumunun betimlendiği sahnelerin önünde fotoğraf çektiriyorlar, velhasıl mutlu mesut Navidad’ı kutluyorlardı. Gece sahne kuruldu, yöresel dans ekipleri sıra ile arzı endam ettiler. Özellikle kovboy danslarında erkekler ilginçti, masa örtüsü gibi kareli gömlekler ile eller ceplerde kazık gibi zıpladılar durdular, kendimi bir an kovboy filmlerinden bir sahnede gibi hissettim..
Ertesi gün arkadaş ile buluştuk, Mercado’da tipik bir Meksika kahvaltısı yaptık. Tatil olmasına rağmen problemli bir kaç müşteri yüzünden acentayı açması lazımmış, neyse vedalaştık. Ben yine Orugas ile terminale gittim. Terminalin etrafı dericiler, özellikle ayakkabıcılar ile dolu. León şehri meşhur derileri ile tanınıyor. Otogarda diğer şehirlerden gelmiş, torba torba ayakkabı almış insanlar vardı. İşlemeli sivri uçlu kovboy çizmeleri gördüğüm kadarıyla pek bir revaçta. Taşıyacak yerim olsa bir çift alırdım.
Guadalajara‘ya yine Primera Plus ile gittim. Bu da üç saatlik yol, elli lira kadar. Guadalajara’ya varınca hostelden söyledikleri otobüsü aradım, öyle bir hat yok dediler. Meğer bu Primera Plus kendine ait başka bir terminalde duruyormuş. Neyse yeni hattı öğrendim ve 709 no’lu otobüse bindim. Moovit’den baktım, inmeme 66 durak var. Neyse 66. durakta durduk ve Lion Hostel&Pub’a vardım. Beni sahibi olduğunu sonradan öğrendiğim İsa karşıladı. Efendi ve yardımsever tipler, hostel de rahat, burada beş gün kaldım.
Hostel şehrin bohem ve modern bölgesinde. Bugüne kadar Meksika’da gördüğüm ufak tefek esmer tombul kızların yerine caddelerde boylu poslu sarışın model tipli hatunlar var. Kafeler, barlar bilindik steril, modern yerler. Köşe başlarındaki ucuz dönerci ve hamburgerciler burada da var ama ilk gece Arjantin usulu et yapan bir yere gittim. Arada kalite takılmak lazım, hep sokakta ucuza yemek olmuyor.
Meksika’ya döner Suriye ve Lübnanlı göçmenler ile 1920’lerde gelmiş, al Pastor diyorlar. Yani dönere, döner, shawarma, gyros denilmeyen nadir ülkelerden biri, belki de tek ülke.
Guadalajara’da ilk üç gün hostelden çıkamadım. İlk gün geç vardım zaten, ikinci gün pazardı, çamaşırhaneler kapalı idi, uçak biletleri alma ve seyahatin geri kalanını organize ile uğraştım. Üçüncü gün elbiseleri yıkamaya verdim, hava soğuk yaptı, giyecek bir şey yoktu. Dördüncü gün yürüyerek şehir merkezine gittim, şehrin tarihi ve turistik yerlerini dolaştım.
Son gün uçağım gece yarısı idi, İsa, yatağı istediğin kadar kullanabilirsin dedi. Çoğu hostel saat on bir, on iki, hemen odayı terk et diyor. Hatta geçen biri on buçuk son dedi. Beş dakika bile tolerans göstermedi. Bazı kıl hosteller ise check-out sonrası mutfağı falan kullandırmıyorlar. Çoğu tuvalet konusunda problem yaratmıyor, hatta duşu kullanabilirsin diyen bile gördüm ama burası gördüğüm en esnek hostellerden biri oldu. Sırf bu nedenle şiddetle tavsiye ediyorum. Ki bazen böyle geç çıkışlar için tam gün ödediğim bile oldu. Geçen sene Peru’da bir hostelin sahibi, resepsiyoncu tam fiyat alırken müdahale etmiş, yarım gün al demişti. İşte böyle, yollarda her şekil olayla karşılaşıyoruz.
İsa havalimanına gitmek için Uber’i kullan, ilk kullanışta bedava veriyorlar dedi. Dediğini yaptım, süper oldu. Taksici amca aplikasyonu kullanmayı iyi bilmiyordu, yardımcı oldum. Aslında kötü niyetli olsam yolcuğu başlatmaz iyice bedavaya getirebilirdim. Acıdım adama..
Meksika’nın ucuz havayolu şirketi Volaris ile gece 23:30’da yola çıktık, üç saat uçuştan sonra saat 00:30’da Tijuana’ya vardık, nasıl oldu? Meksika’da dört tane zaman bölgesi var. Birini atladık, Tijuana’ya varınca saatler iki saat geri alındı. Havalimanında hem daha güvenli, hem daha ucuz olduğu için yine Uber’den bir taksi çağırdım. Taksici beni hemen aradı (çünkü her ülkede yaptığım gibi Meksika’dan da hat almıştım). Kolayca buluştuk ve beni otele götürdü, yolda da şehir hakkında bilgiler verdi. Hatta buranın table dansının dünyanın en iyisi olduğunu mutlaka gitmemi söyledi. Çoğu ülkede taksicilerin yaptığı gibi seni götüreyim falan modunda değil, sadece bilgi verdi. Zaten gecenin o yarısı nereye gideyim, yorgunluktan yatak gözümde tütüyor. Aylar sonra bir oda da, otelde kalacağım diye sevinen ben, ufak bir sürprizle karşılaştım. Yılın on bir ayı süper sıcak olan bu yerde, otelde ısıtma yok, oda buz gibi. Resepsiyoncu hatun fazladan bir yorgan verdi, biraz durumu kurtardı. Televizyonu açınca karşıma direkt porno bir kanal çıktı, “Wellcome to Tijuana” Manu Chao’nun dediği gibi..